20 Mayıs 2016 Cuma

FİSTO BLUZLAR

Fisto kumaşları geçtiğimiz sene bir Ankara ziyaretimde Bursa Kumaş Pazarı'ndan almıştım. Kızılay'da muazzam bir satış yeri var, bilenler biliyor. Dikiş virüsü bir şekilde size bulaşmışsa ve yolunuz bu kumaş mağazasına düşmüşse saatlerinizi orada hunharca harcayabilirsiniz. Bunu da bilenler biliyor :)
Önce siyah fistoyu kestim. Kesmemle dikmem bir oldu. Kalıp hazır ve kolay bir model olunca zevki daha da artıyor. Tabi dikişin kalan kısmında fotoğraf çekmeyi unutmuşum.
İkinciyi dikerken aşamaları size göstermeyi nihayet akıl ettim. Fisto iç gösteren bir kumaş olduğu için duble çalıştım. Yani aynı kalıptan bir fisto, bir de düz kumaş kestim, ikisini ayrı ayrı diktim, omuz ve yan dikişlerin sürfilelerini tamamladım, kolları ve etek uçlarını bastırdım, ütülerini bitirdim. 
İki kumaşın iyi yüzlerini birbirleri üzerine kapatıp iğneledim, çepeçevre dikip kolay dönmesi için bütün yaka dikiş paylarını makasla minik minik çıtlattım. 
Böylece aşağıda gördüğünüz iki bluz boyunlarından birbirine siyam ikizi gibi dikilmiş oldu. Düz kumaşı fistonun içine çevirip yaka yuvarlağını incecik diktim.  
İç bluzların kollarını daha dar biçtim. Atlet gibi ince de olabilirdi ama o zaman kalıpta biraz oynamak gerekirdi ve benim buna hiiiç niyetim yoktu. 
Aşağıya bluzların iç kısımlarındaki görüntüsünü de koyuyorum ki daha anlaşılır olsun dikişe yeni başlayanlar için.
Siyahın yakası kayık gibi, geniş oldu. Bir ara ön tarafa iki pens atıp yakayı boyna daha iyi oturtmaya çalışacağım. İş yerine de giyeceğim için derli toplu bir yakayla daha rahat edeceğimi düşünüyorum. Pudra bluzu dikerken yakayı biraz dar kestim. 





Bu günlerde dikişle aramıza kara kedi girdi galiba. Bazan içime pat diye bir heves geliyor, hele ki instagramda veya bloglarda dikiş diken hanımların ürettiği şeyleri görünce; hadi dikeyim diye ayağa kalkınca da aynı hızla geri kaçıyor. Ucundan yakaladığım an karşınızdayım yine. 
Sevgilerimle, en kısa sürede görüşmek üzere.

6 Mayıs 2016 Cuma

AYNEN, YANİ, KESİNLİKLE, NOKTASINDA, ANLADIN MIIII

Bu yazımda resim yok. Sıkılanlar okumadan geçebilirler. Ama okunursa kelebek etkisi yaratabilir miyim diye ümitlerim var. İlerde güzel bir çorbamız olursa, benim de tuzum vardı diyebilirim, kim bilir? 
NOT: kendi alanım dışında bir konuda, adeta ahkam keserken, inşallah hata yapmam diye dua ediyorum. 
  • Az kitap okuyan, hatta geneli okumayan bir millet olduğumuz için, eskiden beri sınırlı sayıda kelimeyle konuşup yazıştığımız söylenir durur. En evvelinde çok utanılacak, gelecek içinse çok endişelenilecek bir durum elbette. Bu zayıf alt yapıyla teknolojinin en üstünlerine erişmek ise bizi muasır medeniyet seviyesine taşımaktan ziyade; üzerinde yaşadığımız belalı coğrafyaya komşu zengin ama görgüsüz milletlere yaklaştırıyor. 
  • Okumayan nesil derdini ve kendini ifade etmek için kelime bulmakta zorlanıyor. Özellikle kızlarımız Türkçe'nin vurgularını bozarak, diksiyonu yok sayarak, prozodiyi önemsemeyerek ve yaya yaya konuşuyorlar.
  • Yine aynı açmazdaki evlatlarımız, onaylamaya ihtiyaç duyduklarında "aaaayneeen", hafif bir itiraz ama mecburi bir kabulleniş varsa "yaaaani" diyerek ve hayatın bütün anlamını bu iki kifayetsiz kelimenin ardına saklayarak yaşıyorlar. 
  • Lanetli bir başka kelime de "kesinlikle". Tvde yemek yapan bir şef neden şöyle bir cümle kurar ki: " Marullarımızı doğrayıp kesinlikle salata tabağına alıyoruz" Tabağa almayıp ne yapacağız o marulları şefim, kesme tahtasından mı yiyeceğiz?
  • Son bir kaç yıldır ise gündemde, hitabet sanatında hakikaten bir usta olan sayın Cumhurbaşkanımızın, bence zaten bildiği gücünün sınırlarını bir daha görmek için bilinçli bir şekilde icat ettiği "nokta, noktada, noktasında" kelimeleri var. Memurundan amirine, işçisinden tv spikerine, bakanından bakkalına herkes, sanki kelime kıtlığı varmış gibi, sanki düne kadar bu kelimeleri kullanırlarmış gibi, sanki her şeyi tam ve düzgün de bir de bahsettiği bu eften püften konuya koordinat verir gibi "noktasında" diyorlar. Kelimeyi sarf ederken yüzlerindeki ifade "bakın ben de cümle içinde kullanabiliyorum, maddi çıtalarımız farklı olabilir ve hatta aramızda uçurumlar bulunabilir ama terminolojide buluştuk, halkaya dahil oldum, biz olduk" diyor. Üstelik fazla kullanılmaktan cılkı çıkmış bu kelimeyi "aynı cümle içinde ne kadar çok kullanırsam o kadar çok taraf olurum" algısı hakim ki bir dur demek gerekiyor. Arkadaş koca bakan olmuşsun artık daha ne olacaksın? Orjinal olamıyorsan bile yaranmak için taklitçilik yapmanın, yağcılığın da bir sınırı olmalı, insan aynada kendi yüzünden utanabilmeli. 
  • En takıntılı olduğum konulardan biridir "anladın mı" sorusu. Karşımızdaki kim olursa olsun, "anladın mı" denilmemeli. Onun anlayıp anlamadığı konusunda hakikaten şüphemiz varsa "anlatabildim mi" diyebiliriz. Hele kendi anlatımımızla alakalı şüphemiz varsa "anladın mı" demek biraz ayıp olmaz mı? İşin garip tarafı, bu soruya muhatap olduğumda konuşulan konu genellikle osuruktan tayyare sınıfından bir şey oluyor ve beni deli ediyor. 
  • Kitap okumayan bütün insanlarımızın sosyal medyada birer şair, edip, filazof olduğunu fark etmişsinizdir her halde. Olsun, bazı şeyler özenerek de başlar, siz okumayıverirsiniz, o bir sözüyle dünyaları değiştireceğini zannediverir, geçinilir gidilir. Ama bu dostlara bir tavsiyem olacak. Hani bazı kelimeleri ayrı yazılmış görüyorsunuz ya, biz onları canımızın istediği yerden koparmıyoruz, bunun bir takım kuralları var. Hani "Çok güzel bir dantel ellerine sağlık Can'ım" yazıyorsunuz ya, dantel ören hanımın adı Can değilse baş harfini büyük yazıp bir de 'ım diye ayırmayın. "Okul dan eve gelmeden markete uğra dım" yazıyorsunuz ya, ayırmayın onları yazık, özlerler. En iyisi çocuğunuzun dilbilgisi kitaplarını karıştırabilirsiniz, ben oğlumla beraber bütün sözel dersleri yeniden çalıştım. O fıldır fıldır dolaştığınız internette bu konuları araştırabilirsiniz, biz her daim yapıyoruz bunu.
Ders verir gibi yazmak istemedim, sonuçta konunun uzmanı da değilim öğretmen de. Sadece kendi hassas olduğum konuları paylaşayım istedim. Umarım can sıkmamışımdır. Sevgilerimle.

4 Mayıs 2016 Çarşamba

GÖMLEKLERDEN SIKILDINIZ MI?

Kalıbı beğenmişken ve elimde her birini tek tek beğenerek de alsam bitirip ortadan kaldırmak istediğim bir sürü kumaşım varken, seri üretime geçmekte sakınca görmedim. Aynı kalıptan bir gömlek daha diktim. Gerçi dikeli çok oldu ama yayınlamak bu zamana kaldı. Hazır havalar serin, elimdekilerle gömlek dosyasını doldurmaya devam edeyim bari...


28 Nisan 2016 Perşembe

SİYAH-PEMBE ÇİÇEKLİ GÖMLEK

Daha önce BU YAZIMDA  kesiminden bir parça gösterdiğim kumaşımı nihayet dikip bitirdim. Ne varsa eski burda dergilerinde var azizim. Zaten yükselen trend gibi dikiş diken bloger arkadaşlar sahaflardan ve internetten eski burda dergileri topluyorlar. Bu gömleğin kalıbı da tahmin edebileceğiniz gibi onlardan birinden. İsteyen, merak eden olursa arar bulurum hangi sayıymış diye. 
Kalıbı daha önce de kullanmıştım. Biraz bol bir kesimi var ki pazularım sığsın diye özellikle kolları geniş kalıpları tercih ediyorum. Ne de olsa çocukluğum ve gençliğim Alman Gülle Atma Milli Takımında spor yaparak geçti, olmasın mı o kadar pazu? Yalan ayol inanmayın, Kapıkule'den ilerisine geçmedim, Kapıkuleye kadar bile gitmedim ama birinci köprüden üç beş geçmişliğim var, sonuçta 4 yıl İstanbul'da okudum. Eski model olduğu için omuzlar da biraz düşük. Hani ben omuzlar düşük diyorsam, o omuzlar düşüktür hanımlar, siz de ona göre çalışın. Ben omza denk gelen beden kısımlarını dikiş paysız kestim. Normalde böyle şeyler hiç yapmam. Oldu ama, sorun çıkmadı. 
Sevgiyle kalın hanımlar. yeni işlerde görüşmek üzere.

24 Nisan 2016 Pazar

BAHARLIK YUVARLAK HIRKA

Geçtiğimiz senelerde ördüğüm MOR BOLERO nun aynısından bir tane daha ördüm. Yeğenim her kız çocuğu gibi pembelere, morlara, fuşyalara bayılır. Burada tam olarak yansıtamadığım bu kırmızıyı da sever diye düşündüm, umarım yanılmamışımdır.
Fotoğraflar daha önce instagramda paylaştığım fotoğraflar. Beni oradan takip edenler gördüler aşamaları. Siz de görün istedim. 
Yapmak isteyenler fotoğrafları sağ tıklayarak sayıları anlayabilirler. Sonuçta ben uzun uzun hesap yaptım kol yuvalarını falan ayarlamak için, siz uğraşmayın. Hani böyle de duyarlı bir blogerım, ne diyeyim yani :)
Bu arada kol yuvalarını ayarladıktan sonra motifi ters çevirip arka taraftan örmeye başladım. Amacım yaka omuzlar üstüne döndürüldüğü zaman yüz kısmının üste gelmesiydi. Bence oldu; siz çevirmeyebilirsiniz de...
Bu sefer kolları birazcık daha uzun tuttum. Kuzenim Pınar'ın üzerinde test sürüşü yaptık, oldu. Umarım Gülce Hanım (yeğenim) beğenir. 23 Nisan  Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramına yetişsin istedim ama bir hafta gecikmeli olarak alacak artık hediyesini küçük hanım. 
Sevgilerimle hobi dostlarım. 

21 Nisan 2016 Perşembe

HAYALLER-HAYATLAR

Kumaşfırsatı  en beğenerek alışveriş yaptığım internet sitelerinden biridir. Her gün indirime girmiş 10-15 çeşit kumaş yayınlarlar, ertesi gün yine indirimde 10-15 farklı kumaş daha. Bazan kendimi zor tutarım alışveriş yapmamak için. Bazan da dayanamam alırım. Geçenlerde sırf aşağıdaki desen için -ki bu deseni de tam olarak göremiyorsunuz çünkü ortasından bir burgu hareketiyle kırıştırıyorlar- kumaş aldım. 
Tam bir "hayaller-hayatlar" çelişkisiydi yaşadığım. Aldığımı zannettiğim kumaş jarse idi, gelen kalın bir pamuklu penye. Aldığımı zannettiğim kumaşta desen yaygındı, gelende 150cm X 200 cm ebatlarındaki kumaşın tek tarafında ve birbirinden oldukça ayrık vaziyette 2 tane desen vardı.
Kumaşı geri göndermeye çok kararlıydım. Nefret etmiştim resmen. Ama tembelliğim ağır bastı, ördüğüm gözlük kılıflarına falan astar gibi kullanırım diye bir kenara fırlatıp attım. 
Haftalar sonra, burda dergisinin Nisan sayısından 114 nolu sırt dekolteli buluzu, zaten gözden çıkarmış olduğum bu kumaşla denemek istedim. Desenleri, kalıbı üzerine koyup baktığımda kurtarabildiğimi fark ettim. Ondan sonra da kestim ve dikmeye başladım.
Hiç böyle bir başarı beklemiyordum bu hayal kırıklığı dolu kumaştan. Beni bile utandırdı. Yine de giyilebilir bir bluz dikmiş olmam kumaşın diğer yarısının anlamsız bir biçimde boş ve desensiz bir kalın penye olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dedim ya, gözlük kılıflarına astar lazım zaten :)


O gün aynı kargoyla başka kumaşlar da almıştım. Biri mesela şu aşağıda gördüğünüz penye ki onu da jarse diye almıştım. Oldukça büyük bir parça. Beyaz buluzun kalıbından tatmin olunca aynı kalıbı bu çok desenli kumaşa da uygulamak istedim. Ancak beyaza nazaran daha ince bir penye olduğu için benim York Düşesi Singer dikiş makinam, asaletini hatırlayıp "dikmem de dikmem" dedi. Alacağım o overloğu görecek gününü. Çatır çatır dikilecek penyeler, trikolar, jarseler, sandyler. 

                                                
Henüz sizin görmediğniz ama dikilmiş bir kaç buluzum, eteğim, örülmüş bir kaç parça bitmiş işim ve örmekte olduğum sayısız "şey"im ayrıca okuduğum bir düzine kitabım daha var. Zamanla sizlerle de paylaşabilmeyi ümit ediyorum. Şimdilik sevgiler, selamlar olsun hepinize dostlar. 

8 Nisan 2016 Cuma

AYNI KALIPLA İKİ CEKET: BİRİ DERİ, DİĞERİ SÜET

İyi işin senesinde çıkacağına dair atasözünü test edip onaylamış, özümsemiş, ruhuna sindirmiş, hayat felsefesi edinmiş bir insanım. Artık buna kesinlikle karar verdim. Son zamanlarda gördüğüm her etkinliğe katılıp sonundan da olsa yetişiyorum. Bunlardan bazıları, daha önceden dikmeye başlayıp küçücük bir detayı kaldığında usanıp bıraktığım ve sağolsun arkadaşlarımın etkinliği sayesinde bitirdiğim işlerdir.  
Eski burda kalıplarından faydalanarak kestiğim biri gri deri, diğeri kahverengi süet iki ceket neredeyse bitmişti. Etek ucu ve kol evi bastırması kaldığında ceketlerin mevsimi geçmişti. Nasılsa giyemeyeceğim diye gardroba asmıştım. Aklıma geldiğinde, bu sene havalar birden bire ısındığı için yine mevsimleri geçmişti.
Tam da bu sırada sevgili bloger arkadaşım AYSELCE ÖRGÜLER VE DİKİŞ MACERAM bir ceket dikme etkinliği düzenledi. Hemen ceketlerimi gün yüzüne çıkardım, baskılarını yaptım. Dün de önlerine çarşıda zımba bastırdım. Deri ceketim (elbette suni deri) aşağıdakidir. 

Süet ceketim ise aşağıda arz-ı endam etmektedir. Haftaya biraz serinleyecek diyor hava durumu. Belki birer kere de olsa giyme fırsatım olur. Olmasa da seneye iki ceketim daha var. 


Sevgili AYSEL'e etkinlik ev sahipliği ve emekleri için çok teşekkür ediyorum. Yeni etkinliklerde buluşmak üzere.

5 Nisan 2016 Salı

KIŞ TAMAMEN GİTMEDEN...

Annem eskidiği için üzüldüğü mantosunu atacakken elinden aldım. Aslında bir mantosu daha var, bu bir türlü atılamayan mantodan sonra alınmış ancak bir türlü sevilememiş. Üstelik onu da atamıyor çünkü istediği gibi sade bir manto bulamadık. Şimdi eğri oturup doğru konuşursak sevebileceği tarzda bir kaç manto çıktı elbette karşımıza ama onu vermek için mağaza sahipleri babamın emekli maaşını istediler. Nasıl bir memleket burası? Birisinin ailece 1 ay karnını doyurduğu paraya başka birisi 1 çift ayakkabı veya bir manto alabiliyor.  Böyle söyleyince sermaye düşmanı olduğum zannedilmesin lütfen. Bizim kesemize uymadı diyerek konuyu kapatayım zira uzaması mümkün bir konuya geldik yine. 
Kumaşfırsatı internet adresinden kaliteli kaşe kumaş aldım; hem anneme, hem kendime. Annemin efsane mantosunun yarısının dikişlerini söktüm. Kaşenin üzerine yatırarak aynısını kestim. Tabi hafif tüylü bir kumaş olduğu için kumaş yönüne dikkat ettim. Eskisinin ikizini diktim bitirdim. Annem bu kadar iyi bir iş çıkaracağımı beklemiyor olmalı ki "eski mantoyu atmasaydın yine kalıp yapardık" dedi. Atar mıyım, Sabahat Sultaaan? Emret sen, ben seneye her renkten manto dikerim sana. Yeter ki mutlu ol anacığım (Annem bloğumu okumaz, birisi haber uçurursa da kesin ağlar, ağlatmayın kızlar anamı).
Neyse, mantonun yakasını gösterebilmek için eşarbı içine koyup kafasını kaldırarak poz verdi. Üstelik siyah rengi yakalamak da zor. Demem o ki, "yerlere göklere sığdıramadığın manto bu mu" demeyin. Kesinlikle burada yansıtabildiğimden daha güzel.  
Cepleri dikerken teğel bile aldım. Düşünün işçiliği tey tey teeeyyy! Bu arada mantoyu dikip bitirdikten sonra neden eskisini sökmeden önce ve yenisini dikerken dikiş aşamalarını görüntülemediğimi sorguladım. Neyse ki, aynı yöntemle kendime de bir manto diktim de onu fotoğrafladım. Gerçi manto tamamen bitmedi, el dikişleri kaldı. Artık bu sene geçti diye seneye de gösterebilirim, yarın da yayınlayabilirim veya hiç yayınlamadan da seneye giyebilirim. Önümüzdeki günler ne getirir bakalım...

2 Nisan 2016 Cumartesi

BİR ETKİNLİK MACERASI DAHA

Bu bluzumun kumaşını geçen yaz Ankara'dan Bursa Kumaş Pazarı'ndan almıştım. Fotoğraflarda iki farklı triko olduğunu dikkat ederseniz görebilirsiniz. Alırken sadece rengin büyüsüne ve trikonun dokusuna kapılmıştım, ne yapacağımı da bilmediğim için az kestirmişim. .
Bir süre öylece kaldılar. Sonra birbirinin aynı tondaki bu desenli ve düz trikolardan biriyle kısa kollu buluz, diğeriyle hırka dikmeye karar verdim. Ama iş kesim aşamasına gelince enlerinin normal kumaş eninden dar, üstelik her ikisinin de kenar kısımlarından toplamda 8-10 cm lik birer kayıp olduğunu fark ettim. İçimden bir ses ortaya karışık bir şeyler çıkarmamı fısıldadı.
Buluzumun yakasıyla kollarını ajurlu, kalan tarafları düz kumaşla çalıştım. Yaka için ilk tasarladığım şey geniş bir patı ikiye katlayarak boru gibi yakaya geçirmek ve devasa bir degaje elde etmekti. Ama en baştan beri dediğim gibi, kumaşım yetmedi bu fikre. Boru dikişsiz olamayınca, dar ucunu yaka oyukluğu kadar, geniş ucunu ise elverdiği kadar turarak diktim ve böyle bir çeşit şelale yaka ile sonlandırdım. Üstelik degaje yakadan daha büyük, omuzlarımı örten bir yakam oldu ve ben bu görüntüyü çok sevdim. 
Sevgili blog arkadaşım, güzel insan FUNDA HANIM, kendi instagram adresinde "buluz, gömlek, tunik etkinliği" düzenlemişti, ilk defa orada yayınlandıktan sonra sizlerle paylaşmaya karar verdim. İnstagram hesabı olmayan dostlarım da görsünler istedim. 

12 Mart 2016 Cumartesi

TAVŞAN GİBİ DİKİLİP, KAPLUMBAĞA GİBİ FOTOĞRAFLANAN MANTOM

Blog arkadaşım, Atom Karınca, şen, şakrak, şeker hanım sevgili MEVLÜDE manto kaban etkinliği düzenlemişti.  
Katılmamak olur mu? Seve seve, koşa koşa katıldım elbette. Mantomu diktim. Ama siyah olduğu için kendi kendimi görüntülemem çok zor oldu. Sonuçta heves edip, 2 dönem fotoğrafçılık kursuna gitmiş ve sergilere fotoğraf vermiş bir kardeşim olsa da ben hala daha cep telefonunuyla sanat çekimleri yapmaya çalışan bir blogerım. Kardeşimle senede bir kaç kere görüşebildiğimiz için, bu mantoda ondan bir şey bekleyemezdim. Ben de oğlumu bekledim. Ama oğlanın Afyon'a gelmesiyle Ankara'ya geri dönmesi bir oluyor. Eşim deseniz, ne fotoğraf çekmeyi seviyor, ne de çektiği görüntüler bir şeye benziyor. "En iyisi iki dolap arasında kendi kendimi çekerim, ne minnet edicem bu 3 adama" diye açtım ışığı geçtim ayna karşısına. Gerçek mantom sizin gördüğünüzden bir tık daha iyi. 
Bebe yakalı, reglan kollu, her zaman diktiğim manto modelini kullandım. Bu manto, sanırım aynı kalıptan diktiğim beşinci iş. Yakasına uzun zaman önce aldığım, havalar çok soğukken giydiğim, bu yüzden de senede ancak bir kaç kere kullandığım bir mantonun kürkünü tutturdum. Bu kürk yaka ilik-brit yardımıyla duran seyyar bir şey. Çok kullanışlı.
İşte bu aşağıdaki görüntü de tamamen benim saçma "fantezilerimden" biri daha. Ne lüzumu varsa cep içinde puantiyeli bir kumaş kullandım. Sanki astar kıtlığı varmış gibi. Sanki astar yetmemiş gibi. Galiba beğendiğim sevdiğim kumaşları tek bir yerde kullanmakla yetinemiyorum. Allahtan cepler kapaklı da dışardan görünmüyor. Ama kapak olmasa görünecek şekilde duruyor, o ayrı elbette. 
Yaka içine daha düğmeler dikilecek. Size göstermek için iğneyle tutturdum. Sevgili MEVLÜDE seni fazlaca beklettim. Çok özür diliyorum bu gecikmeden dolayı. Ellerine, emeğine sağlık. Başka projelerde görüşmek üzere diyorum. Sevgilerimle.

3 Mart 2016 Perşembe

MİMLENDİM

 Sevgili DİKİŞ SEVDASI blog arkadaşım Sevdacığım bir mim devam ettiriyor. Beni de davet etmiş sağ olsun. Mimini severek cevaplıyorum:

1.Yakın çevrenizdeki insanlara blogunuzdan bahsediyor musunuz?
Yakın çevremde hemen herkes benim blog yazdığımı biliyor. Bazıları takip ediyor. Bazıları arada akıllarına gelirse topluca bakıyorlar. Sonuçta blog yazmak ya da takip etmek için o konuyla yoğun olarak ilgilenmek gerekiyor. Bloğumu bilip beni takip etmeyen akrabalarım ve arkadaşlarım çoktur. Bazan da arkadaşlarımın hiç tanımadığım arkadaşlarının beni takip ettiğini öğreniyorum, çünkü onların ilgi alanında oluyorum, bir şekilde onlarla da tanışıyoruz, memnun oluyorum. Yoğun çalışma hayatım bloğumu birazcık ihmal etmemi gerektiriyor. Emekliliğe çok var ama o emeklilik bir gelirse aklımda deli fikirler var!         


 2.Neden blog yazıyorsunuz?
Bir iş ortaya çıkaran üretken insan, bunu sadece kendisi bilmekle yetinemiyor. Bir zaman sonra "bakııın, ben ne yaptım" demek ihtiyacı içinde bulunuyor. Son derece çocukça ama son derece insanca bir durum. Kendimi bildim bileli, lüzumlu-lüzumsuz üretiyorum. Oyuncaklarım bunlar benim. Kafa boşaltma, zor hayat şartlarına ve çalışma hayatına karşı yeniden şarj olma yolum. Blog alemine dalmadan önce yaptıklarımı öyle kolayca herkese gösteremezdim. Çünkü herkesle aynı frekansta olamıyoruz. Kimi takdir duygusundan yoksun, kiminin estetik anlayışı benimle farklı, kimi fesat, kimi çıkar sağlamaya çalışıyor, kimi de neden bunları yaptığımı hakikaten anlayamıyor. Öyle ya parasını kazanan bir kadının bunları yapmaya ne ihtiyacı var ki? Bunları yapmaya harcayacağı zamanda neden gezmeye gitmez veya tvde evlenme programını izlemez ya da ibadet etmez ki? Ne kadar insan varsa o kadar farklı nedene sebep bulma ihtiyacı var. Ama blogda bir frekans var. Hepimiz o dalga boyları aralığında dans ediyoruz. Az ve öz arkadaşla paylaşımların tadına doyum olmuyor. Çok şey öğreniyorum hepinizden, hepiniz var olun.    

         
3.İlk yazınızla son yazınız arasında ne gibi farklar var?
 Blog tutmaya ilk olarak Mayıs-2007'de blogcuda başladım. İlk paylaştığım fotoğraflar sayfaya sığmayacak kadar büyük çıkıyordu. Daldan dala atlıyordum. Sonra birazcık toparlandım. Bu sefer de blogcunun fotoğraf yükleme sitesi çöktü, fotoğraflarımın çoğu gitti. Ben de blogspota geçtim. Blogspotun eski kontrol paneli daha kolaydı. Son zamanlarda blogspotta siz de yaşıyor musunuz bilmem, yazıların boyutunu, rengini, şeklini ayarlamakta zorluklarla karşılaşıyorum. Lütfen başka bir adrese daha gitmek zorunda kalmayalım.Sanki yazdıkça paylaştıkça biraz daha güzelleşiyor içeriklerimiz ya da bana öyle geliyor.

               
4.Blog yazmak normal yaşantınıza neler kattı?
Blog arkadaşım olan bu güzel insanlarla normal hayatımda bir araya gelmem mümkün değil. Sadece Türkiye'den değil, Dünya'nın bir çok yerinden arkadaşlarım oldu. Başka başka bakış açılarını fark ettim. Hepinizi ekran karşısından da olsa tanımış olmaktan çok memnunum. Umarım aynı duyguları ben de sizlere yaşatabilmişimdir.      

         
5.Yakın arkadaşlarınıza blog yazmalarını önerir misiniz?
Blogcuya başladığımda bir kaç arkadaşımı da yüreklendirdim, bazıları bir tek yazıda kaldılar, bazıları biraz daha yazıp bıraktılar. Blog işi ısrar ve az da olsa istikrar işi. Her bünyeye göre değil. Hayvanları çok sevmeme rağmen bir hayvanın sorumluluğunu almaktan hoşlanmıyorum. Blog bir süre sonra bizim evcil hayvanımız oluyor. Beslememiz, özen göstermemiz lazım. Bloğu devam ettiremeyenler bu sorumluluğu sevememiş olanlardır bence. Ama aktiviteleri sevmedikleri anlamına gelmez. Bu, benim bir akvaryuma bile bakamamam kadar doğal bir şey, ben yarı yolda bırakan dostları anlayabiliyorum. Anlayamadıklarım ise biraz takipçi edinip "ben gidiyorum, buralara ait değilim"  deyip gidiyormuş gibi yapanlar. Mesela blogcudan bir arkadaş vardı, Allah selamet versin, "gitmeee, sen olmazsan buraların tadı olmaaaazzz, sensiz olmaaaz, nereye gidiyorsun, bizi de götüüürrr" diyen bir kitleyi yine blogcuda kendisine ait başka bir adrese sürüklemişti. Tabi ortak arkadaşlar falan olunca bir şekilde yol kesişiyor, orayı da kapatıp üçüncü bir dükkana gittiğini gördüm bu arkadaşın. Muhtemelen aynı şeye devam ediyordur. İşte ben bunu anlamıyorum :)  Bu da bir tatmin mekanizması zaar:)      

      
6.Hangi kaynaklardan ilham alıyorsunuz?
 Bütün bloger arkadaşlarım benim ilham kaynağımdır. Pinteresti çok sevemedim ama instagramda müptela oldum. Hiç bir şeyi bire bir yapamıyorum. Beceremediğim için değil, sevmediğim için. Bu yüzden kendi yaptıklarımı bile fazla tekrar etmiyorum. İlhama evet ama yeni şeyler yapmak lazım.


7.Diğer blog sahipleri ile iyi iletişim kurabiliyor musunuz?
 Benim blog arkadaşlarımla aynı apartmanda yaşamak gibi bir fantezim var :) Hepsi çok can kızlar. Tabi aynı apartmana taşınırız, kiminin çocuğu yaramaz çıkar, kimi ayakkabılarının çamurunu benim kapıya sıvar, kimi gürültücü çıkar da anlaşamazsak naparız bilmem :) Belki de onlar beni sevmezler, "seni uzaktan sevmeeeek, aşkların en güzeliii" diye eski mahallelerine dönebilirler. Bak emin olamadım şimdi. Kızlar durduk yere rahatınızı bozmayın e mi?      

      
8.Rahatsız olduğunuz konular var mı?
Blogda sıkıntılı bir durum yok şükür ki. Dünyaya aynı pencereden bakmadığım bir kaç değerli bloger ile izlemeyi bırakarak yollarımı ayırdım. Ancak Facebookta ve instagramda neler neler görüyoruz. Bu insanlarla aynı gök kubbe altında yaşıyor olmaktan şaşırıyorum ve esef duyuyorum bazan. Ne kötü insanlar var. Ben bunlardan hepimizin uzak kalmasını ümit ediyorum.


Mimi devam ettirmek isteyen olursa, sayfasında okumaktan memnun olurum.        

1 Mart 2016 Salı

ÇİÇEKLER VE KADINLAR DİVİTİN-PAZEN ETKİNLİĞİ BİLMEM KAÇINCI BÖLÜME YETİŞTİM.

Sevgili bloger arkadaşım, güzel insan DİKİŞ SEVDASI epey zaman önce bir etkinlik yapacağını duyurmuştu. Ben de pazenler aldım, hem de kaç tane. Kumaş alırken sanki onlar yolda kendi kendilerine dikilivereceklermiş gibi perfasız davranıyorum. Kendimi frenleye frenleye 4-5 parça pazen aldım. 
Aslında kumaşları alırken birkaçını kendime, ikisini anneme ve bir arkadaşıma hediye olarak düşünmüştüm. Anneme sabahlık dikip, sabah namazına kalktığında sıcak sıcak giymesini hayal ettiğim pazen, yıkanmış ve henüz ütülenmemiş olarak beni bekliyor.
Pazenlerden birinin zemini zannettiğimden çok daha cart bir yeşil, ekrandan pembe olarak gördüğüm çiçekleri ise kırmızı çıktı. Hadi buraya kadar tamam da arada sarılar da bulununca içim kalktı, nevrim döndü. Onu da ütülemedim. Yine de aklıma gelirse gündüz vakti ışıkta bakıp karar vereceğim ama bu kesinlikle bir kıyafet olmayacak.
Annem için ve kendim için seçtiğim siyah zeminli mor çiçekli olanlar da çok hoş. Bakalım ne zaman sıra gelecek bunlara? 
Pazenlerin içinde en çok bu lacivert-mavi zeminliyi beğendim. Sanırım 2 metre almışım. E yıkanınca da %10 kadar çekiyor. Bana bir şey çıkmayacağı belli olunca Gülcem aklıma geldi. Kalıp 2016 Mart burdasındaydı galiba. Dikiş için hep gece çalıştığımdan her şey biraz muğlak. Kendime diktiğim deri görünümlü ince ve dökümlü kumaşın kalan parçalarıyla kollar ve cepleri çalıştım. Hem pazen azdı, eklemeye köklemeye sabrım yetmezdi, hem de garnitür kumaşla çalışmak daha hoş olur gibi geldi bana. Haksız da sayılmam değil mi? Evde çocuk olmayınca çocuk kıyafet askısı da yok. Bizim askılar omuzları birazcık gerdi. Eminim güzel kızımda iyi duracaktır. Hafta sonu gönderebilirsem çok sürpriz olacak.    
NOTLAR:
1-İlk defa pazen diktim. Nasıl iple, iğneyle, makinayla, ütüyle barışık bir kumaş anlatamam. Dikişi bir zevkti.
2-Küçük desenli pazenlerden alıp kendime ceket dikmeyi düşünüyorum ama sadece düşünüyorum.
3-Çocukluğumuzda şimdiki kadar çok çeşitte pijamalar gecelikler yoktu ya da belki de vardı da herkesin gücü bunlara yetmiyordu. O zaman Sümerbank'tan pazenler alınır pijamalar gecelikler dikilirdi. Pazen dikerken hep bu hatıralar bana eşlik etti.
4-Ben bu kumaşı çok sevdim son parçasına kadar bir şeyler dikerek değerlendirmeye karar verdim. 
5-Bizi tekrar eski dostumuz pazenle tanıştıran sevgili DİKİŞ SEVDASI Sevda'ya bir kere daha teşekkür ediyorum.