27 Şubat 2014 Perşembe

OKUDUM, ÖRDÜM, DİKEMEDİM...

Önceki hafta sonu arkadaş günümüz vardı. Sevgili Birsel'ciğim bizi nefis ikramlarıyla ağırlayıp, akşam evlerimize giderken de üçer beşer kitapla uğurladı. "Benim okuduğum bir kitap var, zaten fazla hızlı da okuyamıyorum almayayım" dediysem de; daha önce hepsi bu kitabı okumuş olan diğer arkadaşlarım, almam konusunda ısrarcı davrandılar. Birsel hem çok, hem hızlı kitap okuyor. Bu konuda Japonlarla yarışacak bir arkadaş. Tarih, siyaset, felsefe kitaplarının yanısıra bana verdiği güncel kitapları da var. Ayrıca kitaplarını başkalarının okuması için de kıskanmadan veriyor. Önceleri giden kitaplar geri gelmeyince, şimdi kütüphaneci gibi not tutuyor:) Hem Birsel'i hem de okuma etkinliklerine katılan blogcu arkadaşlarımızı gıpta ederek izliyorum.  
Piruze'yi epeydir duymuştum ama okumak bu hafta sonuna nasipmiş. Açıkçası Sinan Akyüz'ün kalemini pek başarılı bulmadım. Son derece basit, çıplak, sanatsız, düz geldi. Bu da bir tarz olabilir elbette ama Sinan Akyüz'ün biraz tatsız, tuzsuz, diyet yemeği lezzetinde, keyifsiz bir yazar olduğunu düşünüyorum. Kitabı iki günde bitirdim ama bir kaç saatte bitirilebilecek kadar da akıcı bir kitap. Bence bu durum yazarın maharetinden ziyade konunun sağlamlığındandır. 
Piruze babasının görevi dolayısıyla çocukluğunu ve gençliğini dış temsilciliklerimizde geçirir. Türkiye 12 Eylül döneminden geçerken onlar da Şam'da bulunmaktadırlar. Şamlı zengin bir gence aşık olur, ailesinin ve yakınlarının karşı çıkmasına rağmen onunla evlenir ve Şam'da kalır. Piruze arka arkaya 3 çocuk doğururken hayat da O'nun için kötü sürprizlere gebedir. Şimdi böyle sağlam bir hikaye varsa elinizde; siz Sinan Akyüz olarak kitapta sayısız kereler "SİTEMKAR DOLU SÖZLER SÖYLEDİ" veya "SİTEMKAR DOLU GÖZLERLE BAKTI" gibi cümleler de kursanız, okunursunuz (Dikkatinizi çekerim; sitem dolu demiyor, sitemkar dolu diyor). 
Tıpkı Kanal D'de senelerdir devam eden "Arka Sokaklar" dizisi gibi. Çoktandır izlemiyorum ama denk gelirse sıkılmadan da izlerim hani. Bölüme o hafta girip çıkan yardımcı oyuncuların tamamı ve çekirdek kadronun yarıdan fazlası berbat oyunculuklar sergilemelerine rağmen izleniyorlar. Çünkü senaryo gerçek olaylardan alınma. Olmuş, olabilecek, sağlam konular var. Piruze de yaşanmış bir gerçek hayat hikayesi. Sinan Akyüz'e de haksızlık yapmak istemem, bir kaç kitabını daha okuyup yaftasını öyle vereyim.     
Bu gördükleriniz ise geçen gün bahsettiğim minik motiflerim. Burada 3 rengin dizilimini yaptım ama elimde biliyorsunuz 7 rengim daha var. İnternette daha az dolaşsam ve daha az şeker patlatsam, muhakkak daha fazla motif örerim:)  
Dün akşam dikiş aşkım depreşti birden. Yeni kalıp çıkarmaya üşendiğim için elimde yarım kalan esnek kumaştan bluzumu bitirmeye çalıştım. Keşke kalıp çıkarıp, esnemeyen bir kumaşla her hangi bir şey dikseymişim. Yine dikemedim, yine dellendim, dikiş makinama oda hapsi verdim, kaçamasın diye de üstüne sıkı sıkıya kapıyı kapattım. Nette MİSS KUMAŞ'ın 1 metre kumaşa alana 1 metre kumaş hediye kampanyasını gördüm. İlgilenenler olursa diye sizlere de haber vereyim dedim. Hediye kumaşlar, elbette onların gösterdikleri kumaşlardan oluşuyor. Önce alacak oldum, sonra epeydir Afyonkarahisar'daki Bursa Kumaşçısına gitmediğimi hatırladım. Elimle dokuna dokuna almayı tercih ettim. Olmazsa site burada, gelir yine bakarım değil mi? Mutlu bir hafta sonu geçirmeniz dileklerimle.  

25 Şubat 2014 Salı

BİLİN BAKALIM NE OLDU?

Bir önceki yazımda bahsettiğim battaniyemin beyaz ipi yine bitti. Bebek battaniyem neredeyse tamamlanıyordu oysa. Ben de hafta sonu, elimdeki 10 renk iple, yeni motifler örmeye başladım. Şimdilik nasıl birleştireceğimi bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu motiflerden de yeni bir bebek battaniyesi öreceğimdir. 
Diyebilirsiniz ki, "Nurten, madem örüyorsun, iplerini  neden hesaplayarak almıyorsun?" Valla baktım da şuradan, mantıklı bir soru gibi geldi:) Elbette ördüğüm ilk battaniye için hesaplanmış bir beyaz ipim vardı ve yetmişti. Ama fazladan ördüğüm motiflerden oluşan diğer battaniyeler programımda yoktu. İşi giderek büyütüyorum ve daha fazla ipe gereksinimim oluyor. Ama nerede duracağımı, yani ne zaman bıkacağımı bilemediğimden yaklaşık 1 battaniyelik ip alıyorum, ondan artanla başka bir battaniyeye başlıyorum, 2. battaniyeye ip yetmiyor, yeniden alıyorum bu sefer renkliler artıyor. Bu kısır döngü biteceğe de benzemiyor. Mesela bu akşam, Youtube'da gündemi dinleyip şokunu 80'ler dizisini seyrederek atmaya çalıştım. Kesmeyince, yukarda gördüğünüz eksik 7 motifi tamamladım ve sürpriiiiiizzz: Tamamen farklı yeni bir motif denedim. Yarın bir kaç renk motif daha örebilirsem fotoğraflar, size de gösteririm. Neyse, ben bu renkli battaniye dünyasından şimdilik şikayetçi değilim. Ya siz, bıktınız mı battaniyelerimden?

13 Şubat 2014 Perşembe

DAĞINIK MIYIM NEYİM?

İkinci bebek battaniyem kolay ortaya çıkmadı hani...



12 Şubat 2014 Çarşamba

BEBEK BATTANİYESİ VARAN - 2

Bebek battaniyesi emin adımlarla ilerliyor. Renk bolluğundan sarhoş vaziyetteyim, overdoz oldum. Bu sarhoşlukta, 3 gün izin alıp evde vakit geçirmem de etken elbette. 
Evi çok özlemişim, epeydir paldır küldür çalışıyordum. Sene sonu işlemleriydi, eski ihalenin iş bitimleriydi, yeni bir kaç ihalenin hazırlığıydı, iş artışlarıydı, azalışlardı, yetmeyenlerdi, fazla gelenlerdi... Bütün birimimiz sıkıldı, bıktı, gına getirdi. Şimdi teker teker, bir hafta veya bir kaç gün izin alarak nefeslenmeye çalışıyoruz. 
Aslında geçen seneden bile iznim var daha. Birlikte çalıştığım bir kaç arkadaşımın da öyle. Ama işler hep önceliğimiz oluyor. Her sene; "tenekeden madalya mı takıyorlar, kullanalım şu izinleri" diyoruz ama hep lafta kalıyor. Artık nasıl yorulmuş ve bezmişsek, geçen hafta da aynı muhabbeti tekrarladık. Seneye yine kullanılamamış izinler bırakacağımıza ve bu yazıya benzer satırlar yazacağıma şimdiden garanti verebilirim.  
Aslında dikmek istediğim kumaşlarım var. Ama dikiş benim için biraz daha konsantrasyon gerektiren bir iş. Ev temiz, tertipli olmalı; yemeğiydi, çayıydı, ilgilenmem gereken kimse bulunmamalı; malzemelerim tam olmalı... Aksi takdirde hiç içimden gelmiyor. Mesela geçenlerde diktiğim manto için de böyle lükslerim yoktu ama beraber dikiş dikmenin getirdiği bir sorumluluk duygusu vardı. Güdü önemli bir şey galiba; yapılan şey hobi de olsa. Sevgiyle kalın.

11 Şubat 2014 Salı

BEBEK BATTANİYESİ VARAN - 1

Daha önce ördüğüm battaniyemi sizlere göstermiştim. Bir kaç sene önce başlayıp, epeyce ilerleyip, bir türlü bitirememiştim. Bitiremeyişimin sebebi; renklein büyüsüne kapılıp ha bire motif örmem, işin başlangıcında net bir projem olmadığı için uygun renkleri sudoku mantığına yakın bir şekilde birleştirip durmammış. 
Geçen aylarda battaniyeyi bir daha elime aldım ve geceleri örmeye başladım. Bence kış gecelerinde en güzel şey örgü örmektir. Hele bir de dizlerinizin üzerine gelecek büyüklükte bir şey örüyorsanız sıcacık bir huzur kaplar içinizi.
Battaniye yeniden gündeme gelince, orta boy seyahat valizi büyüklüğündeki karton çantadan, büyük kısmı örülmüş battaniyem, tamamı birleştirilmemiş parçalar ve ipler de gün yüzüne çıktı. Öncelikle büyük battaniyeyi tamamladım. Sonra dört hanım dilendi motifini dörderli olarak birleştirdiğim dört büyük parçayı da bebek battaniyesi yapmaya karar verdim. Üstelik bundan bir tane daha var.İlki bu gördüğünüz; bitti bile.
Gördüğünüz bebek battaniyesi, önceden ördüğüm büyüğünün mantığıyla örüldü. Cumartesi güne götürdüm, "bakııın, ben ne yaptııımmm" demek için; teyzem hemen el koymak istedi. Torunu için istiyormuş. Ayol ben de bu bebek battaniyelerini yeğenlere, torunlara falan örüyorum zaten. Artık kim elini çabuk tutarsa battaniyeyi kapar.  
Neyse, şimdi elimde bir tane daha var. Onun da göbek kısmı hazırdı. Kenarları biraz daha farklı olacak. Ben öyle aynı modelden bir kaç tane yapamam, sıkılırım. Sıkıldığım şey de beni mutlu etmez. Meşguliyetlerimizin bizi mutlu etmesi gerekir diye düşünüyorum. Hani sipariş işi olsa anlarım, onda böyle bir zevk aranmaz. Nitekim iş hayatımız da öyle değil mi? Mesela benim için iş hayatım uzunca bir süredir, aynı oda takımından 15. siparişini almış bir örgücününki kadar zevksiz, tatsız, tutsuz. Ama hobilerimiz böyle olmak durumunda değildir. Sevdiklerimizle meşgul olmalıyız. 
İplerle, renklerle, oyuncak gibi oynamaktan zevk alıyorum. Bu beni dış dünyanın sıkıntılarından da arındırıyor. Antidepresansız terapi; daha ne olsun? 
Hepinize mutlu bir hafta diliyorum.