28 Ekim 2013 Pazartesi

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN VE CUMHURİYET BAYRAMINI KIRMIZI-BEYAZ KIYAFETLERLE KUTLUYORUZ ETKİNLİĞİ

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı coşkuyla kutluyoruz. Sevgili İREM, bu coşkuya kendi bloğunda 29 Ekim'i Kırmızı Giysilerle Kutlayalım etkinliği düzenleyerek ayrı bir boyut kazandırdı. Kendisine teşekkür ediyorum. Gidip bu kendi güzel, yüreği güzel, çalışkan blogerın sayfalarını muhakkak ziyaret edin ve diğer arkadaşlarımız neler dikmiş bir görün diyorum. 
Öncelikle saçımın başımın pejmurdeliği için özür dilerim. Pazar günü aşırı rahatlığı diyelim, geçiştirelim. Kış bahçesindeki çekimleri eşim yaptı. Günün son ışıkları kaçmadan çekim bitsin istedim. On yüz milyon bin tane fotoğraf ve yanlışlıkla da bir kaç video çekimi yapmışız. Ayrıca bir de kendi kendimi yakın plan çekmişim ki sormayın gitsin. İçlerinden eleye eleye bu tek kare kaldı. Sonuç olarak anladık ki, ne eşimden fotoğrafçı, ne de benden manken olurmuş. Bu yeteneksizlikle ikimiz de aç kalırmışız vallahi aç.
Sonunda" iki ayna arası kendi kendini çekmeye çalışma işkencesini" yeniden yaşattım kendime. Eh azıcık ucundan elbisenin neye benzediği anlaşılıyor zannederim. Yakanın orjinalinde ve benim diktiğim elbisede beyaz yaka yok. Ama şimdi düşünüyorum da, ben bu elbiseye kolaylıkla beyaz bir yaka dikebilirim ve en kısa zamanda dikip sizlere de göstermeliyim. 


Kırmızı beyaz konsepti tamamdır: Kırmızı ayakkabılar, beyaz inci bileklik ve yüzük. Siz göremiyorsunuz ama kulaklarımda da inci küpelerim var. Hani saçlar şekilsiz ya, kulakta küpeyle hangi durumu kurtarıyorsam artık:) 
Geçen sene ilk defa kendime elbiseler aldım. Bir kaç tanesini severek giydim. Bir tane de kendim diktim. Bu ikinci elbise denemem. Aslında "elbise" fikri bile bana henüz yeniyken "kırmızı elbise" fikri o kadar extrem bir durum ki anlatamam. Önce anneme gösterdim, "etkinlikten sonra eteğini kesip bluz veya tunik olarak giyeceğim" dedim, elbise olarak kalmasını istedi. Sonra da fotoğraf çekimi öncesinde ilk defa gören eşim "vay, vay, vay, vay!" diye beğenisini gösterince ben de elbise olarak kalmasına karar verdim. 

ELBİSE: Burda Ocak/2010 model 117 A, B 
BM1001 bmo 0110 036NJ Ruecktitel
117MMode2
BM1001 MG 2208Mode2

25 Ekim 2013 Cuma

EKOSE ETEK

Bu sene ekose moda ya, geçenlerde YKM'de yeşilli lacivertli ekose bir etek denedim. Boydan küçük geldi ama cüzdanıma büyük:) Sanırım küçük bir indirim yapmışlar ve 130 TL etiket koymakta sakınca görmemişlerdi. Diledikleri fiyatı koymak onların tasarrufuysa almamak da benim tasarrufumdu; almadım elbette.


Dikiş dikmek bir yerde sakıncalı da. İşçiliğini, kumaş kalitesini anladığınız için o paraları verip alamıyorsunuz. Hani işçilik ille de ağır olmayabilir ama bari iyi olmalı. Yani o parayı hak etmek için dikiş çok net, temiz, kusursuz olmalı. Olmadı; kumaş kaliteli olmalı. Hadi ondan da geçtim, insanın indirimde 130 TL diye etiket yapıştırırken, bari yüzü kızarabilmeli. Tabi yüzlerini görmedim ama malı gördüm, almadan çıktım:)
İnternetten kumaş siparişim vardı zaten, ekosem gelince kendi eteğimi kendim diktim. Karolar tam kare olmadığı için hafif kayma var. Ön orta vereve getirilerek kesiliyor, basit bir kesim, dikiş dikenler bilir. Verevi kaçırmamak için karoların kaymasına izin verdim. Yoksa giydiğimde dökümü kötü dururdu. Bu sadece benim gibi simetriye takıntılı kişilerin dikkat edeceği bir şeydir. Ve emin olun, piyasada satılan hiç bir ekose etekte karolar benimkinden daha düzgün değil. Ben iş düzgün olsun diye kumaşa acımam, fazla alırım. Ama onlar minimum masrafla maksimum verim almak zorunda oldukları için, kumaştan kısarlar. 
EL NETİCE: Dikişe henüz başlamamış ama içinden küçük de olsa bir heves geçirmiş bayanlar; hadi kıpırdayın, basit şeyler dikerek aramıza katılın ve gardrobunuza kendi üretiminiz olan parçaları ekleyin. Emin olun siz de göreceksiniz konfeksyonla kendi dikişiniz arasındaki maddi-manevi farkları.

23 Ekim 2013 Çarşamba

TATİL HİÇ BİTMESİN NOOOOLUUUURRRRRRRRRRR

Tatil dediğime bakmayın. Deniz kenarında, dağda, ormanda falan değilim. Bayramdan sonra izin aldım, evdeyim. Ama evimi de özlüyorum. evde vakit geçirmeyi, gece çook geç yatmayı, yatarken kitap okumayı, kahvaltıda kızarmış ekmeğe tereyağ sürmeyi, hatta simitsiz kahvaltıyı, sabah gardrobu açıp bu gün ne giysem diye düşünmemeyi, gün boyu ev kıyafetiyle dolaşmayı, sıradan ev hanımının bıktığı şeyleri özlüyorum:))
Tam da zamanında izin almışım, pazar günü arabam bozuldu, şimdi serviste. Yürüme mesafesi uzun olduğu için evden de çıkmadım 3 gündür. Zaten evde işim de vardı. Dikiş diktim!  
Aslında ilk olarak KENDİN DİK bloğunun sahibi İrem Hanım'ın 29 Ekim'i Kırmızı Giysilerle Kutlayalım etkinliği için kırmızı bir elbise diktim. Ama eteğinin alt kısmı düzgün durmadı. Şimdi; sıkı bir ütü yapıp üzerimde fotoğraflayarak önce İrem'e göndermeyi ve bayram kutlamasına katılmayı, sonra da eteğini kısaltıp kırmızı kıyafetin bundan sonraki hayatına bluz olarak devam etmesini istiyorum. İşte içime sinmeyince araya bu ceketi soktum. Kumaş önceki sene alındı. Fotoğrafta gri gibi duruyor ama çok net bir siyah. Damask desenleri belli olduğu için bu şekilde kalmasında zarar görmedim. İlik evleri açılıp düğmeleri dikilecek. Bir de etek dikilecek, o kadar. 
Terslikler üst üste geldi. Ütümün buhar düğmesi içine kaçtı, buhar püskürtmüyor artık. Buharsız da hiç düzgün ütüleme yapılamıyor. Bir de tanklı ütüm vardı, onu kullanayım dedim, önceki gün onu da beceremedim. Ama bu gün çalıştı tankım:) Kıyafeti gösteren hakikaten ütüsüymüş, ceketin şekli yerine geldi son anda. Artık bir ara üstümde de görüntülerim.. 
NOT: Ceket; burda 11/1997 model-119

19 Ekim 2013 Cumartesi

İĞNE OYASI YAZMA

Afyonkarahisar'ın bazı yaşlı hanımları, evde başlarına yazma örterler. Hele gezmelerde, günlerde, oturmalarda, çok şık, kıyafetleriyle uyumlu yazmaları olur. Yazmalar illaki ağır iğne oyalarıyla süslüdür. Bir kısım teyzeler, yazmayı kare kenarlarından birini ortalayarak başlarına örter, yine aynı kenarı devamında kulaklarının ardına alırlar. Allah rahmet eylesin; babaannem, yazmayı ikiye katlar, yukarıda anlattığım şekilde başına ve kulaklarının ardına alırdı. Aslında şimdi düşünüyorum da, yazmanın karşılıklı iki kenarı üst üste gelince iki kat iğne oyası başını süslermiş, akıllıca....
Bizim adetlerimizde kafa sıkı sıkıya sarılmaz, hele ağız burun kapatılmaz, yazmalar yaşmaklar aynı zamanda birer takı vazifesi görür. Bu arada yaşlı hanım teyzelerimizin sıra sıra incileri de boğazlarını süsler, aman ha yanlış anlaşılmasın :)
İğne oyalı yazmayı Birsel'in ablası, yine Birsel'in kızı için yapmış. Yapan eller dert görmesin, güzeller güzeli kızımız da güle güle kullansın.

18 Ekim 2013 Cuma

YAĞMUR

Bayramın 2. günü gece fırtına başladı. Ya da ben ancak yattığım zaman fırtına olduğunu fark ettim. Banyoların, tuvaletin pencereleri açıktı. O fırtına ne toz doldururdu. Kalkmak lazımdı, pencereleri kapatmak lazımdı... 
Yatağımdan doğrulamadım, daha fazla bir şey de düşünemedim. Yatmamla uyumam arasında maksimum  2 dakika geçmiştir her halde:) Gözlerimi yeniden açtığımda telefonumun alarmı çalıyordu, sabah olmuştu. 
Bayramın 3. günü, sabah yağmurla uyandık. Ara ara yağmura fırtına yine eşlik etti. Akşam saatlerinde akraba ziyaretine giderken de çok yağıyordu. Işıkta durduğumuzda arabanın camına vuran damlacıkların çok hoş görüntüler oluşturduğunu fark ettim. Sizler de görün istedim.
Not: Ülkemizde çok sayıda da su baskını vakası yaşanmış. Allah kolaylık versin felaketzedelere. 

15 Ekim 2013 Salı

MUTLU BAYRAMLAR

HERKESE MUTLU, HUZURLU, SEVDİKLERİYLE BERABER GEÇİRECEKLERİ BİR BAYRAM DİLİYORUM.

12 Ekim 2013 Cumartesi

FOTOĞRAFSIZ :))

Fotoğrafsız yazı pek bir yavan oluyor, biliyorum. Ama çoook işim var bu gün. Önceki gün annemlere uğradım. Annem bayram temizliğine start vermişti. Önce yavaş yavaş dolapların içi, dışı, sonra camlar siliniyor, perdeler yıkanıp takılıyor, en son süpürüp toz alınarak iş bitiriliyor. Bu hikaye yaklaşık 1 hafta sürüyor. Babam çareyi akşama kadar ortalıkta görünmeyerek bulmuş ama perde takılacağı gün enselenmiş, annemin boyu yetmiyor:) Kalan bir perdeyi de ben takarak olaya dahil oldum. 

Biz ana kız böyleyiz efendim. Kendimiz didinmedikçe o ev temiz olmaz, olamaz. Adam çalıştırmayı ise hiç bilemeyiz. Temizlikçi aldığımızda, kadın bizi evire çevire çalıştırır. Üstelik ona neler yedireceğimizi şaşırırız, kendimiz öğle yemeğini akşamdan kalanlarla veya kahvaltıyla geçiştiririz ama işçiye mükellef sofra çıkarmaya çalışırız, çay saati düzenler, kek, poğaça ikram ederiz, duruma göre akşam evine kadar arabayla bırakırız. Bu işgüzarlığımızdaki tek derdimiz; camlarımızın iyi silinmesidir. Çünkü başka hiç bir şeyi, onların bizim istediğimiz gibi ve tarif ettiğimiz yöntemle temizlemediğini öğrenmişizdir. Kendi bildiklerini okurlar, üstelik yumuşak karnımız olan cam temizliğinde de arzu ettiğimiz performansı alabildiğimiz olmamıştır. 

Yeni evime geçtiğimde, inşaat temizliği yaptırırken (3-4 defa temizlettim evi geçmeden önce) defalarca tembih etmeme, kesici delici aletle boya kalıntısı, çimento, camlardan etiket çıkarmamalarını, zamanla başka bir yöntem bularak çıkarabileceğimizi, hele camlardaki etiketlerin bir kaç ay içinde soğuk-sıcak farklılığı ile gevşeyip daha kolay çıkacağını söylememe rağmen, ille de bulaşık süngerinin sert yüzeyiyle pencerelerimde derin hatıralar bıraktılar. Bu yüzden kendi işimi kendim yapmak bana daha kolay ve daha depresyonsuz bir işmiş gibi geliyor. 

Onlara uğradığım gün babam benim temizlikçi bulup bulamadığımı sordu. "Buldum" dedim, "Nurten Hanım gelecek, pek temiz titiz kadındır, karın tokluğuna çalışır, para pul bilmez. Ama biraz ehlikeyftir, canı isterse çalışır, canı istemezse internette fink atar." İşte böyle dostlar. Nurten gider, temizliğini yapar....

NOT: Bu hafta dikiş perim geldi. Bir kaç sene önce aldığım bir kumaşla etek ceket diktim. Ceket kısa ve detaysız olunca bir de pantolon çıktı BANKO! Ama ceketle eteğin astarları kaldı. Sevmiyorum eksik malzemeyi. Azıcık işi sıkı tutsam bu hafta sonu bitirirdim ama bayram sonuna kaldı gibi. Belki o haliyle de sizlere gösterebilirim. Gidemedim işte çarşıya da, işin yoksa tek şeritten işleyen Afyon sokaklarında minibüslerle ve ipini koparmış onca trafik canavarıyla savaş, park edecek döt kadar bir park yeri ara, o kalabalıkta itişe kakışa yürüyecek bir kaldırım bul, para ödeyebilmek için adeta kasiyere yalvar... Sevmiyorum bayram haftası alış veriş işini vesselam. Ama gelene gidene de bayramlık almak lazım değil mi? Belli olmaz, belki bir aralık çıkarım.

10 Ekim 2013 Perşembe

Akşamları iş çıkışı, hava açık olursa bu manzaraya karşı eve gidiyorum. Güneş gözüme gözüme gelse de hiç şikayetçi değilim. Çünkü kış kapıda, güneşi gözümüze, gönlümüze depolayabildiğimiz kadar depolamakta fayda var.



9 Ekim 2013 Çarşamba

İĞNE OYASI SEVENLER İŞ BAŞINA

Daha önce Birsel'in iğne oyalarından bahsetmiştim. Bunları ablası yapmış. Güle güle, iyi günlerde kullansın cici kızımız.









8 Ekim 2013 Salı

KRİZ

Bir kaç gündür Burda dergilerimden birini arıyorum. 1992 yılından beri aldığım dergilerimin hepsini taradım. Gerçi içlerinde 10-15 tane eksiğim var: Gidip gelmeyenler. Galiba aradığım model o dergilerden birindeydi. Neyse, balık sırtı gibi ama daha dökümlü ve hafif elastan katkılı bir kumaşım var. Onunla etek ceket takım yapmayı düşünüyordum. Aradığım ceketi bulamadıkça dikkatim başka modellere de dağıldı. Mesela şu pantolonu dikmeye karar verdim. Ama önce biraz da kilo vermeye niyet ettim:)
Aradığım modele en yakın olan kesim aşağıdaki yeşil ceket. Hem de fazla girintisi çıkıntısı, işçilik detayı yok. Biran önce bitmeli ki yenileri dikilmeli değil mi? 
Ceketin bana çekici gelmesinde, saçlarımın zaman zaman modelinki kadar kısa olmasının da katkısı var galiba. Keşke kilom da benzeseydi:) 
Bu arada, aşağıdaki ceket de aynı kesim olmasına rağmen daha dar bir kalıpmış gibi duruyor. İşte ben bunu sevmiyorum. Benim diktiğim nasıl olacak? Yukarıdaki kadar bol ama derli toplu mu, aşağıdaki kadar dar mı? Kumar oynuyor gibi hissettim kendimi. Atıyorum zarımı bakalım düşeş gelecek mi?
Ayrıca şu aşağıdaki ceketi dikmiştim uzun zaman önce. Çok da şık durmuştu. 20 cm kadar kısasını dikmek istiyorum ama modayı sıkı takip eden hanımlar, yakası, kolu, kesimi çok mu demode, bir bakın bakalım. 

7 Ekim 2013 Pazartesi

PİSİCİK

Birselciğim kızına bu güzel kazağı ördü. Şu patilere bakar mısınız? Nasıl pofuduk bir kedicik değil mi?
Laf aramızda işçilik de süperdi. Arkası da tertemiz kazağın. Çünkü detaylar için ayrı ayrı ip kullandı, yani bir pembe, bir siyah bir de beyazla bitirmedi işi. Bir kaç tane beyaz, bir kaç tane de siyah ipi aynı anda birbirine dolaştırmamaya gayret göstererek arkadan yürüttü.
Ellerine sağlık canımcım. Güzel kızım da güle güle giysin.

6 Ekim 2013 Pazar

BU GÜN DE GÜNE GİTTİM:)

Annem üst üste bir kaç gün gezmeye giderse babam, "hanım, arada bir eve de uğra" der. Bu hafta benim için de aynısı oldu. Cumartesi akraba günü, pazar arkadaş günü. Böyle çok gezmeli veya çok kabullü hafta sonlarım sıkışık oluyor. Temizliğimi de kendim yaptığım için biraz zorlanıyorum ama sevdiğim insanlarla beraber iki lafın belini kırmak da her şeye değiyor.
Bu pazar arkadaş günümüz vardı. Hemen hepimiz çalışıyoruz. Hepimizin de cumartesi günü için bir planı olabiliyor. Bu yüzden ayda bir pazar günleri toplanıyoruz. Bu sefer Birsel'de idik. Birsel benim ilkokuldan arkadaşım. Çok okur, entellektüel bir arkadaştır. Bu gün bize kütüphanesini gösterdi, isteyenlere üçer beşer kitap verdi. Araba takozu gibi, ansiklopedi gibi kalın kitapları var:)) Su içer gibi kitap okuyor. Benim elimde okunmayı bekleyen kitaplar bulunduğundan almadım (laf aramızda o takozlardan bir tane alıp getirsem, seneye kadar okuyamama ihtimalim var benim bu aralar).
İşte bu okumuş arkadaşım aynı zamanda çok da beceriklidir, maşallah. Bu gördüğünüz goblen işini geçen sene yaptı. Mat camla çerçeveletmiş ama nedense fotoğrafta parladı. Ben de işçiliği görünsün diye bir kaç tane fotoğraf çektim. Aslında bir gobleni daha var. Epey oldu bitireli. Bir daha gidişimizde onu da çerçeveletir, takarsa ben de sizler için görüntülerim.
Sakın bitti sanmayın. Birsel'in evinden yayına devam ediyorum bu hafta. İğne oyaları var, kızı olan annelerin ip ve şişe sarılacakları hoş bir kazak var... Bekleyin anacım.

5 Ekim 2013 Cumartesi

KADRİYE ABLA'NIN BAHTANİYESİ

Bugün akraba günümüz vardı. Kadriye Abla çeşit çeşit ikramlarıyla ağırladı hepimizi. Alttaki bahtaniye de onun eseri. Bu aralar elinde pek iş görmüyoruz ama ha bire bebek yeleği, hırkası, elbisesi örerdi. Çok hatırşinas bir insandır, çevresi geniştir, herkese bol bol hediyeler götürür, yeni doğan bebeği olanlara da kendi ördüklerinden bir parça muhakkak hediye eder.
Kendinden desen veren iplerin ilk çıktığı sene, her zaman yaptığı gibi ipçiye uğramış, hangisini alacağına karar veremeyince hepsinden almış, eve gelmiş. Satıcının söylediği iplik sayısına göre başlayıp upuzun şeritler ördü durdu, rengarenk. Ne ördüğünü soranlara "bilmiyorum, öyle örüyorum, bahtaniye falan olur herhalde" diye cevap verdi. İpler bitince de uzunlamasına birleştirmiş. Ördüklerinden irili ufaklı 3 tane bahtaniye çıkmış. Bunu da günde annem sırtına aldı, sıcacık örttü.  
Aslında Kadriye Abla'nın çok zevkli, irili ufaklı, sevimli, esprili, bir sürü objesi var evinde. O kadar ki, temizliğe gelen kadınların gözü korkmasın diye, kendisi bu objeleri toplayıp temizliyormuş bir gün önceden. Bu ev, tarzıyla bir dekorasyon dergisine renk katacak cinsten, yaşandığı çok belli, sergilik çok şeyi olan ama müze gibi olmayan sevimli bir ev. Üstelik tüm eşyayı da kendi elleriyle toplayıp düzenledi, uzun yıllar içinde. Hepsini güle güle kullansın.  
Son olarak da şık sunumlu kahvesinden bir görüntü: