25 Eylül 2013 Çarşamba

İNSANLIĞIN BUNDAN HABERİ YOK AMA BENİM İÇİN BÜYÜK BİR ADIMDI:)

Dün sanırım ilk defa yoğurt yaptım. Sanırım diyorum, çünkü meraklı Melahat halimi bildiğim için, "yapmışımdır belki" diye düşünmeden edemiyorum. Hatta oğlumun bebekliğinde muhakkak yapmışımdır yani! O kadar da eminim(?) hani:)
Neyse, 2 sene önce eşimin aldığı bir yoğurt makinam vardı. Sınav stresiydi, taşınma telaşıydı diye en ücra köşelerden birine kaldırmışım. Hastanede bir personelden, haftada 2 gün süt almaya başlayınca aklıma geldi. Yoğurt makinamı kullanmak istedim. Fakat kullanım klavuzunu bulamadım. İnternetten araştırdım ve yaptım. 8 saate ayarladım. Eşime de gece kalkarsa fişini çekmesini rica ettim. Hemen her gece uyku kaçması problemi yaşayan eşim, dün gece yattığı yeri pek beğenmiş olmalı ki hiç uyanmamış. Sabah kalktığımda alt kattan, yoğurt makinasının küçük dili boğazına tıkanmış bir halde alarmının öttüğünü duydum. Hemen kapattım, hazneyi buzdolabına koydum.
İZLENİMLERİM:

  • "Yoğurdum ekşi" idi birazcık:)
  • Bir dahaki sefere daha erken saatlerde yapacağım ki, en azından gece yatarken dolaba kaldırabileyim ve zavallı aletin alarmını uzun uzun çaldırmayayım.
  • Yoğurt 8-10-12 saat gibi, uzun bir sürede oluyor. Bu durumda "anam-babam sanatı" yöntemiyle mayaladıktan sonra üstünü sıkı sıkı örtüp bastırarak da yapabiliriz. Aynı şey.
  • Köşesinden bir kaşık aldım, oldukça sertti. Yine de orta kısım sanki daha gevşek gibi duruyor.
  • Bana ekşi gelse de eşim pek beğendi. Sanırım bundan böyle yoğurtlar benden.
  • Hazır yoğurtların nasıl olup da ekşimediğine biraz kafa yorduk. Serde eczacılık olunca, ekşiliği veren asiditeyi nötralize etmek için baz kullanmak gerektiğini düşündük. Elimizin altında bulunan, en bilinen, en zararsız baz olarak karbonat kullanmayı denemeye karar verdik. Eşimin teorisine göre üstündeki kaymak tabakası, oluşacak köpükten dolayı daha kalın tutabilirmiş. Hepsini deneyeceğim. 
  • Meyveli yoğurt yapmak istersek, meyve yoğurt oluştuktan sonra katılacakmış. 
  • Kendi yaptığın yoğurdu tüketmek hakikaten çok güzel bir duygu.
  • Yoğurt yapma makinasına gerek olmadığını düşünmekle birlikte, evet alet görevini yapıyor. Bu durumda belki markasını da merak edenler olabilir: Arzum.






23 Eylül 2013 Pazartesi

GÖNÜLLERE KIŞ GELMESİN...

Eylül çok güzel bir ay. Ne çok sıcak, ne çok soğuk. Doğanın, yaz yorgunu ağaçlarıyla, pazarlarında yeni sezon meyve-sebzeleriyle rengarenk coştuğu da bir ay aynı zamanda. İnsan elinden kaçırmadan bir şeyler yapmak istiyor, yetişemiyor; son sıcakların ucundan kopardıklarının tadı damağında koskoca bir mevsimin ardından bakakalıyor. Yeni, biraz soğuk, biraz kasvetli, biraz ümitli, biraz yılgın ve muhakkak çok renkli bir mevsim kapıdadır. Garip bir mutluluğa MERHABA! 
Geçen hafta bir gün, iş çıkışı eve gelirken, gökyüzünde bulutlarla güneşin dansını seyrettim. Sanki bu ateşli tangoyu yapan onlar değilmiş gibi, ertesi gün gökyüzü treninin farklı kompartımanlarında seyahat ettiler. Hava durumu sunucuları bu durumu şöyle özetlediler: Açık ve az bulutlu. Ve elbette hiç bir duysallık olmadan...
Oysa Eylül romantizmdir. Yaprağının rengiyle, yağmuruyla, rüzgarıyla, içini zaman zaman titreten soğuğuyla, gün ortası terleten sıcağıyla güzeldir. Daha romantik bir ay için, koca bir kışı geçirip bahara yol almamız gerekiyor. Tadını çıkaralım hep beraber. Her anın zevkine varalım. 
 Dileyelim de "mecbur kalmadıkça savaşın cinayet" olduğunu bilmeyenler de bu mevsimin güzellikleri hatırına gönüllerini sevgiyle doldursunlar. Hatta belki, kendi insanını birazcık daha fazla sevsinler ve ihtiraslarını dizginlesinler.  




22 Eylül 2013 Pazar

FİRKETEDE SON DURUM

Sonunda internetimiz bağlandı, yeni fiberoptikli internetimizin eskisiyle arasında hız farkı olmadığını düşünüyoruz. Yine de asıl kararın; fırtınalı, karlı kış aylarında verilmesi gerekiyor galiba. 
Dün oğlum Ankara'ya gitti. Ev sessizleşti. Gündüz bir ara teyzeme gittim, market alışverişi yaptım, akşam yemeğinden sonra biraz internette dolaştım. 
Ördüğüm firketeyi nasıl bağlayacağıma dair kafamda ışığı zayıf fikirler vardı. Bir metre kadarını böylece birleştirdim. Daha parlak şeyler aradım, nette bir sürü gerekli-gereksiz şey de buldum. Şimdilik yine kendi zayıf ışığımın peşine takılmaya karar verdim. Bu flu zihin fotoğrafımda değişik dönüş ve bitiriş bağlantıları da var ama oturup matematik hesaplar yapmak lazım. Benimse böyle bir aritmetiğe tahammül edecek sabrım yok. Bakalım ortaya nasıl bir şey çıkacak?
Sizlere daha önce firketeyi örerken içine farklı renkte uzun bir ip taktığımı söylemiştim ya; işte bakın bu, birleştirme sırasında nasıl da kolaylık sağlıyor. Gerçi bunu belki de benden başka herkes biliyordur. Ben yaptıklarımı genellikle deneme yanılma metoduyla, ayrıca sözüne değer verdiğim dostların küçük ipuçlarını değerlendirerek ve çocukluğumdan bu yana hafızaya attıklarımı zaman zaman geri yükleyerek kotardığım için, başkalarını da bilmiyor zannetmiş olabilirim. Yine de sözüm, siz pek çok şey bilen hanımlara değil, benim gibi kendi yağıyla kavrulmaya çalışanlaradır. 

20 Eylül 2013 Cuma

İNTERNETİMİZ ATTA GİTTİ

Eski tip hattımız "OUT" olmuş, Türk Telekom "İN" Fiberoptik bir şeyler yapacakmış. Üç gündür falan evde telefon ve internet yok. Cep telefonlarından bağlanmak da resmen işkence. Bu durumda ben de sabrımın yettiği kadar nette dolaşıp çıkıyorum. 
Her ne kadar şikayetçi olsam da aslında bayağı bir zaman kazandığımı fark ettim. Çünkü internette çok zaman geçiriyormuşum da hiç anlamıyormuşum. İlkbahardan beri elimde sürünen firketeyi nihayet iki gecede bitirdim. Üstteki fotoğrafta gördüğünüz yılan gibi şey, tam 1 yumak ipten örülmüş firkete işidir. Aslında ben bile bir yumağı bitirebileceğime hiç inanmamıştım en başta. Çünkü bir yerinde başka bir yumakla deneme yanılma çalışmalarına başlardım. Ortada birbirine dolanan ipler gırla giderdi. 
Ben firkete örerken şişin ortasına, çok uzun ve başka renk bir ipi bağlıyorum. İki ucunu, firkete kurdelelerinin içinden geçecek şekilde ayarlıyorum ki karışmasın, düzgün bağlansınlar. İplerin uçlarını da altta birbirine düğümleyip kurdelelerin kaçmasını engelliyorum.Bunu bana canım hala kızım Ayşe'm öğretti sağ olsun. Şimdi iskeletim hazır olduğuna göre, bedeni de oluşturmaya başlayabilirim artık.  

17 Eylül 2013 Salı

HALLEY PASTA, TİRAMİSUMSU, GÖBEĞE, BASENE KAT ÇIKMANIN EN KOLAY YOLU...

Sonunda ben de halley pasta yaptım. Tarifi mi? Bütün bloglarda var. Ben sevgili Portakalağacı'nın tarifini kullandım ama üstüne sos yapmadım. 
Alttaki resim tiramisu ama üstüne kakao serpmedim. Zaten arasına da neckafe değil, cafe latte koydum. Nedense nescafe sevmiyorum bu aralar. Tarife tiramisu demeye dilim varmıyor bu yüzden. 
İki pasta bir arada parça tesirli bomba etkisi yaratıyor yalnız. Zevkten mayışmamak olanaksız:) 

16 Eylül 2013 Pazartesi

KÜÇÜK PRENSESLER İÇİN BOLERO

Küçük hanım Naz, geçen haftaki yeni ve bu haftaki eski mesai arkadaşımız. Bütün yazı anneannesinin yanında Finike'de tatil yaparak geçirdi. Geçen hafta da mecburiyetten annesinin iş yerine gelmek zorunda kaldı, bizim de mesai arkadaşımız oldu. Çok çalıştı. Yazılarımızı fax teyitleri ile birleştirmek için zımbaladı. Her sabah bir dolu oyuncakla geldi, bize uzun kulaklı köpeği Kristal'i, Şirin Babayı, adını unuttuğum bir sürü oyuncağını da tanıştırdı. 
Bolerosunu anneannesi örmüş. Yakadaki, kollardaki ve etekteki volanlar, ipin tek katı kullanılarak örülmüş. Çok zevkli bir hanım Naz'ın anneannesi. Zaten kız meslek lisesi öğretmeniymiş vaktiyle, şimdi emekli. Ama hobilerinden hiç emekli olmuyor galiba. Ha bire torunlara çalışıyor. Ona ellerine sağlık, Naz'ımıza güle güle giy diyorum.


15 Eylül 2013 Pazar

BU, BU NEDİR BU?

Sizin pazarlarda da bu sebzeden var mı arkadaşlar? Bu, Afyonkarahisar'da uzun kabak dediğimiz, yaz sonuna doğru pazarlara gelen, son derece zevkli bir sebzedir. O kadar uzun ki, ben 1,5 metre uzunlukta olanlarını bile gördüm! Alttaki tencere 4-5 kişilik yemek yapar, siz uzunluğu kıyas edin lütfen.
Kolay soymak için enine bir kaç parçaya ayırıyorum, kabuklarını kabak soyma zımbırtısıyla soyuyorum, uzunlamasına dörde bölüyorum. İçindeki çekirdekleri görüyorsunuz: 
Çekirdeklerini bir yemek kaşığı ile kolayca temizleyebilirsiniz, yumuşacıktır. Kuşbaşı eti önceden yumuşatırsınız. Soğanı yemeklik doğrar, az yağda çevirirsiniz, o esnada salçası da ayarlanır. Eti, kabakları ilave eder, kapağını kapatır, arada bir tencereyi kuvvetlice sarsarak kabaklarla etlerin konumunu değiştirir ve yanmasını engellersiniz. Biraz su salacaktır. Yine de su ilave edersiniz. Sarımsaklı yoğurtla servis edin ve yemelere doymayın. Pişmişinin fotoğrafı yok, unutmuşum. Ama dipfrize de koydum, kışın yemek için. Bunun nasıl yapıldığı ile ilgili bir yazıyı daha önce paylaşmıştım. Demem o ki; siz de pazarlarda artık son demlerini yaşayan bu sebzeyi görürseniz, hemen alın, tadına bir bakın.

9 Eylül 2013 Pazartesi

KUŞLAR

Geçtiğimiz hafta izinliydim. İznim  dikiş açısından oldukça verimli geçti. En son cumartesi günü, bu lacivert üzerine beyaz kuşlu bluzu diktim. 
Kalıp falan yok. Kafama göre kestim ve diktim. Yarasa kol başka bir bluzu üzerine koydum kalıp olsun diye ama o da fazlasıyla değişikliğe uğradı. Aslında orjinalinden daha iyi durdu.  
Beli sarsın diye bebe lastiği geçtim iki sıra. Ama tam da usandığım zamana denk geldi, üşenip bir kere daha ölçmedim, bel çizgisi biraz yukarıda kalmış gibi geldi. Saç baş dağınık, ayakta şipidik terlik olunca eşime sıkı sıkı tembih ettim buraları çekmesin diye.    
Şimdi bu kuşlu kumaşın bir de negatifi var: Beyaz üzerine lacivert kuşlu. Beğendiğim bir şeyi serisiyle almazsam olmaz. Dolabımda aynı buluzun veya aynı gömleğin bir kaç rengi olduğu gibi; aynı ayakkabının bile farklı iki rengini aynı anda almışlığım çoktur. Şimdi bu beyaz-laci kombinlere bir de lacivert çanta ve ayakkabı lazım. Durun hele, markafonide veya limangoda bir şeyler var mı, gidip bir bakayım.. 

8 Eylül 2013 Pazar

ŞEFTALİ BLENDER

Çilek mevsimini kaçıranlar şeftaliyi kaçırmasın bari. Şeftali, azıcık şeker, buz parçası ve blender...


7 Eylül 2013 Cumartesi

DÜNDEN KARELER

Oğlum bir kaç günlüğüne Ankara'ya gitti. Onu geçirdikten sonra ben de annemlere gittim. Yolda gaz bitti. Yazın arabayı benden fazla kullandığı için yağına, tuzuna, gazına, benzinine, yıkatmasına oğlum bakıyordu. Bakmamış:) Yakıt işini hallettikten sonra bir de yıkatmaya girdim. Köpüklerin içinde kalınca bir kaç kare fotoğrafladım.  







 Artık araba (en azından dışı) tertemiz olmuştu. Annemi de alıp, aile büyüklerimizden, iki tane yaşlı ve hasta akrabamızı ziyarete gittik. Yaşlı teyzemiz, eski Afyon evlerinin bulunduğu bir semtte oturuyor. Sokaklarda belediyenin yol yapım çalışmaları var. Park edecek yer bulmak ise neredeyse imkansız. Epey uzağa durduk, bir kaç kare görüntülemek istedim ama her taraf toz toprak içinde olunca güzel bir şey ortaya çıkmayacağına karar verdim. Şimdilik bu tek fotoğrafı koymakla yetineceğim. Yol yapım işleri çok uzun sürüyor. Yeni fotoğraflar belki de seneye falan.. 
Aslında bu eski Afyon mahalleleri çok güzel evlerle dolu. Ama hepsi de çok bakımsızlar. El değiştirip turistik işletmeye açmak içinse çok küçükler. Yıkılıp yeniden yapılmaları, zaten tarihi eser olmaları sebebiyle mümkün değil. Hadi yıkmak mümkün olsa, şu haliyle beş para etmeyecek ama konumu itibariyle paha biçilemeyecek her bir evin,  kim bilir ne kadar çok mirasçısı bulunacak, işin içinden çıkılması mümkün değil. Yol boyu o kadar çok yıkık, dökük ve metruk ev vardı ki, geçmişteki şaşaalı günlerini düşünüp içim acıdı. Dolayısıyla aslında belediye buralarda yolu düzeltse ne olacak, bu da garip bir durum.  
İki yaşlı ve hasta akraba ziyaretinden sonra, bir de kendi teyzeme gittik. Ona bu hafta diktiklerimi gösterdim ve bir önceki gün İKİLER'İN İNTERNET SİTESİNDEN aldığım tişörtlerin bunlar olduğunu söyledim, inandı. Demek ki, güzel dikmişim:) 
Akşam eve gelince, bir şekilde pazara düşen son çileklerden kendime bir içecek hazırladım. Çilekleri biraz şekerle blenderdan geçirdim. Pürüzsüz hale gelince içine bir kaç tane de buz koyup yeniden blenderladım. Ben bu tadı neden daha önce keşfetmedim ona yanıyorum. Hala bulabileceğiniz çilek var mı diye pazarlarınızı bir yoklayın derim. Herkese güzel bir hafta sonu diliyorum.

4 Eylül 2013 Çarşamba

MALİYET ANALİZİ

BEYAZ GİPÜR------------------------------0 TL (Annesi, işine yarayacak birilerine vermesi için kumaşı Cerenimo'ya vermiş, o da bana verdi),
BULUZLUK BEYAZ JARSE------------12 TL/ metre (Afyon'da öyle 5 metresi 50 kuruşa kumaş yok, kıydım paraya aldım valla),
DİKİŞ SÜRESİ------------------------------1 Öğleden sonra,
YAKAYI 4. DENEMEDE YAPINCA----Küfürün bini bir para,
GİYİNCE ALDIĞIM HAZ----------------PAHA BİÇİLEMEZ!
Beyaz gipür buluzum budur. Önü beyaz esnek bir kumaşla duble ettim. Kollar ve ön parçaya gipür kullandım. 
Etek uçlarında deseni oyarak ortaya çıkardım.  
Kollardan biri (Cerenmoya diktiğim) gipürün kumaş kenarına denk geldi. Ben de uçları oymak için ona sormaya karar verdim. Bu arada Cerenimo'nun henüz bundan haberi yok. Eğer bloğuma girer okursa öğrenir, beni arar; aramazsa zaten beni takip etmiyor demektir, izin dönüşü ben onu takibe alacağım o zaman:) 
Alttaki kollar benimki, deseni oyarak çıkardım, zor oldu. İnsanın gözü dalıyor, bir önceki ya da bir sonraki deseni rahatlıkla kesebiliyorsunuz. Tecrübeyle sabit, oradan biliyorum:) 
Yaka çok istediğim gibi olmadı. Bir çok alternatif düşündüm, denedim, yaptıklarımdan birini sökmek mümkün olmadığından dikiş hattı boyunca kestim... Galiba 4 kerede falan ortaya çıktı şu altta gördüğünüz yaka. Ama burada ışıktan dolayı daha da kötüymüş gibi duruyor. Bir de gün ışığında üzerimde görüntüleyeceğim. 
Dikiş dikmek pis bir iş, hepimiz biliyoruz. Ama siz eğer gipür dikmemişseniz, üstelik gipürü de jarse kumaşla birlikte dikmemişseniz; henüz nasıl bir pislikten bahsediyor olduğuma dair bir fikriniz yok demektir. Nasıl incecik partiküller fışkırıyor bir bilseniz. Yarın sıkı bir temizliğe ihtiyaç var:( Son söz olarak da, bir karar vermem lazım: Eğer bu jarse-penye-triko gibi esnek kumaşların dikimine devam edeceksem kesinlikle bir overlok makina almam gerekiyor. Çünkü Singer makinamı esnek kumaş dikme özelliği yüzünden tercih etmiştim. Oysa şimdi özellikle sürfile yaparken, kendisini dikiş makinası değil de York Düşesi zannediyor, canı isterse dikiyor, canı istemezse dikiş atlıyor. Bakacağım artık bir icabına... 

HIZLI GONZALES ARDIMDAN YETİŞEMİYOR:)

Evdeki eski kumaşlarıma karşı yüzüm olsun diye, öğleden sonra aldığım yeni kumaşlardan ikisini akşam kestim, gece diktim, denedim. Hızıma kendim bile inanamadım. Normalde en az bir sezon poşette durmaları gerekirdi. Ben bu dikiş maceramdan umduğumdan daha fazla memnun kaldım. Dikişe yeni başlamış olanlar için de, bir kaç pratik yol göstereyim istedim:
Kalıp çıkarmak, bence dikiş dikmenin en sıkıcı kısmı. Geçtiğimiz kış ilk kez, üzerime iyi duran bir tişörtü kalıp olarak kullanmaya cesaret ettim. Başarılı olunca bu yöntemi bir kaç kere daha uyguladım. Mesela alttaki beyaz dantel bluz böyle ortaya çıktı. Bu akşam da kendisi dikişimin kalıbı oldu. Eskiden rahmetli anneannem ev ekmeği yapar, her seferinde de bir tabak hamuru maya olarak dolaba koyardı. Aynen onun gibi, diktiğim her pratik kıyafet bir sonrakinin kalıbı olmaya başladı:)
Ön ve arka bedeni kolayca çıkarabilirsiniz, kolda ufak tefek püfler var: Kumaşı iplik yoluna dikkat ederek önce ikiye; sonra yine ipik yoluna, arada kırışıklık, kontrolsüz bir katlanma olmamasına dikkat ederek bir kere daha ikiye katlayın. Böylece iki tane kolu aynı anda kesebilirsiniz. Omzun ortasını katlanmış yere denk getirin, kaymaması için iğneleyin. Sonra da omuzla bedenin birleştiği dikiş çizgisinin hemen içinden iğneleyerek kalıbı direkt kumaş üstüne belirleyin, dikiş payı vererek kesin.
 Şimdi yüzleri iç tarafta birbirine bakan, sağı ve solu birbirine eşit, 2 adet kolunuz var. Kolun omuz kısmında orta noktasını iğneyle veya makasla çıt atarak belirleyin, bu daha sonra lazım olacak.
Alttaki resmi ters eklemişim, düzeltmeye üşendim. Aslında bu satırları yazıncaya kadar çoktan düzeltirdim ama çok da önemli değil, anlatımda bir sıkıntıya sebep değil ters olması, o yüzden değiştirmiyorum:) 
Neyse; arka kol, ön kola göre biraz daha geniş olur. Çünkü vücudun normal hareketinde öne devinimler vardır. Yani meyil öne doğrudur, bu sırada sırt genişler, kıyafetlerin arkası gerilir. Ön kolda bu yüzden 1cm kadar içe girmek gerekir. Ben bunu kol üzerine iğneler koyarak gösterdim. Birleştirme sırasında sıkıntı yaşamamak için ön kol kısmına yine makasla çıt atın veya iğneyle belirleyin. Sonra da omuz dikişine kolun orta noktasını denk getirerek kolda fazlalık varsa omuz başlarına bu fazlalığı yedirerek dikin.  
Yakaya gelirsek. Ben de bu yöntemi ilk defa uyguladım. Çünkü daha önce esnek kumaşta bu tür yaka çalışması hiç yapmamıştım ama bloger arkadaşlardan nasıl yapıldığını görmüştüm. Yaka genişliğinden biraz daha kısa, 3cm genişlikte bir parçayı uçlarından birleştirin. İyi yüzü üstte kalacak şekilde katlayın. 1,5 cm kalınlıkta bir çemberiniz olacak. 
Çemberin ek yerini arka ortaya, çemberin ve ön yakanın orta noktalarını da birbirine denk getirin. Çemberi sündürerek yakaya yedirin ve iğneleyin, dikin. Sürfilesini yaptıktan sonra dikiş payını içe doğru ütüleyin.
Ütülenince görüntü aşağıdaki gibi oluyor:)) 
Hatalarım da yok değil laf aramızda. Mesela benim bluzumda ön parça esnemeyen, arka ve kol parçaları da inanılmaz esnek bir kumaştan meydana geliyor. Ön yaka pervazı çok düzgün oldu. Çünkü esnemeyen kısım esnek yaka pervazını iyi tuttu. Ama arka yakada ikisi birden esnek olunca bir parça marullu oldu. Yine de yarın sıkı bir ütü yapayım diyorum. Ben hatayı bildiğim için farkındayım. Eminim ki hata aramak için özellikle bakmadıkça kimse anlamayacak bile.   
Eh, şimdi bir Cafe Latte hak ettim artık değil mi?