31 Ağustos 2012 Cuma

100 LÜK MOTİF ETKİNLİĞİ

Sevgili alonenes motif etkinliği düzenledi. Beni de davet etti. Aslında bu türden paylaşımları hep gıpta ile izlemişimdir ama tembelliğimden katılamamışımdır. Kendiliğimden bir girişime başlayamıyorum, "durduk yere başıma iş almayayım" diye zaar. Ama birileri dürtüklediği zaman da atlaya zıplaya gidiyorum.

Sonuçta nelerin üstesinden gelmiyorum ki, değil mi? 25 motif mi beni yıldıracak? Haaa, haklısınız, bir de o motiflerin birleştirilmesi var... Ama olsun, 2 kere yaptım, geçtiğimiz 2 kış bahtaniye örmüştüm, bir kere daha yapabilirim. Bir şey bir kere olmuşsa bir kere daha olabilir demektir.  

Bahtaniyeler bittikleri zaman (ki biri daha tam olarak bitmedi bile), "bir daha büyük işlere girmeyeceğim" demiştim. Söz vermiştim. Oysa hepimiz biliyoruz, insan kendine verdiği sözleri tutmamak üzere verir:)) hadi o zaman ne diyelim: Vira Bismillah, yelkenler fora, iskele alabandaaa!!!

30 Ağustos 2012 Perşembe

KUTLAMA


30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ MİLLETİMİZE KUTLU OLSUN. 
BU MEMLEKETİ BİZE KAZANDIRAN,
 BU UĞURDA ŞEHİTLİK VE GAZİLİK MAKAMLARINA ERİŞEN İNSANIMIZA MÜTEŞEKKİRİZ. 
ALLAH,
 BU GÜN DE 
VATAN İÇİN CANINI DİŞİNE TAKIP GAYRET GÖSTEREN ASKERİMİZE KOLAYLIK VERSİN, HALA DAHA ORDU
 BU ÜLKE İÇİN EN GÜVENİLEN KURUMSA,
 BİRİLERİ SİLKİNİP KENDİNE GELMELİDİR.
 KİMSE ASKERLE MİLLETİNİN ARASINI AÇAMAZ BU TOPRAKLARDA.  

27 Ağustos 2012 Pazartesi

FOTOĞRAFSIZ, HER DAİM GÜNCEL, BİLDİK ŞEYLER

Uzun zamandır tv izlemiyorum. Hatta televizyonu ben açmıyormuşum, bunu az önce fark ettim. Şöyle ki; bu gün eşim ve oğlum, eşimin bir kaç arkadaşı ve oğluyla, dışarda baba-oğul gecesi yaptıklarından geç geldiler. Akşama yemek pişirmedim (nihohohoooo), çay demleyip kahvaltı yaptım:)) Biraz nette gezindim. Mutfağı topladım, kendime koca bir dondurma tabağı hazırladım. Tekrar internet başına oturdum. Esefle kınıyorum, bu akşam hepiniz pek sessizdiniz. İnsanın canı sıkılıyor. Bari evde ses olsun diye televizyonu açmaya kalktım. Yaklaşık 10 dakikada inat ederek açmayı ancak başardım. "Zoru başarırım, imkansız sadece biraz vaktimi alır"  diye geyik yapayım mı, yapmayayım mı, yapayım mı, yapmayayım mı???? Dikkat geyik çıkabilir, yaptım gitti, yatın ve saklanın, kendinizi kollayın!

Efendim biz futbol delisi bir aile değiliz, dizisiz yapamayan bir aile de değiliz. Bir kaç haber kanalımız ve izlediğimiz bir kaç dizimiz olur o kadar. Bu yüzden de şifreli kanallarımız olmadı hiç. İhtiyaç bile duymadık. Ama yeni tv alırken Arçelik'in 6 aylık Digitürk aboneliği hediyesi vardı. Süresi dolunca eşim yeniden uzatmış. Eş, dost, birlikte, "maç bahane sohbet şahane" geceleri yapılıyor arada. Ben şimdiye kadar tek bir maçı baştan sona izlediklerini görmedim. Ama eşim, akşamın ilerleyen saatlerinden, uykusu kaçmışsa sabahın erken saatlerine kadar aslanları, kaplanları, timsahları, köpek balıklarını izliyor veya sadece kanalın sesini dinliyor.. Oğlum çılgın kamyoncularla otomobil ve motor modifikasyoncularına takılıyor. Üçümüz de başka şeylerle meşgul olsak bile tv kendi kendine çalıyor, söylüyor:)  Ben mutfakta işimi bitirip oturduğumda zaten tv açık oluyor, ben hiç açmak durumunda kalmıyorum. Bu yüzden de zaten açmakta zorlandım. 

Şimdi bu girizgahı neden yaptığımı anlatacağım. Bazı diziler can sıkıntısında bile izlenmiyor, yapımcılar kusura bakmasınlar. Mesela bu akşamki deneyimim:

İnsanların şiveli konuşmalarına diyeceğim yok. Konuşma dilimizi ailemizden alıyor, yöre insanımız gibi konuşuyoruz. Ama yöresel ağızların zaman içinde törpülenip İstanbul Türkçesine dönmesi gerektiğini düşünüyorum. Oysa bazı diziler insanları doğduğu topraklara gömmeye pek meraklılar. Kanal D'de Sultan diye bir dizi var. İnsanların kılıkları, kıyafetleri, evleri, barkları, iş yerleri, mobilyaları, makyajları modern, konuşmaları otantik. 

  • O yaşlı kadın taralı şaçlarının üstüne, kahkülleri çıkacak, kulağında küpeleri görünecek şekilde, ağır iğne oyalı tril yaşmağı örtüyor, evde rugan terlikler giyiyorsa, o evde ağdalı ağdalı şive konuşulmaz.
  • O sonradan metroseksüel adam kaşlarının arasını almışsa, o evde ağdalı şive konuşulmaz.
  • O anne, her türden yeniliğe açıksa, kıyafetinden yürüyüşüne, oturuşundan kalkışına otantik hiç bir altyazı yoksa, o evde ağdalı şive konuşulmaz.
  • O kız her türden baskıya göğüs gerebiliyor, düzene itiraz edebiliyorsa, o evde ağdalı şive konuşulmaz.
  • Şive konuşulacaksa da dizi oyuncularının yetenekten ve samimiyetten uzak, sonradan edinilmiş, izleyici yutuyor zannettikleri gibi konuşulmaz. Eski Türk filmlerinde özellikle Ayşecik serilerinde, cırtlak renkli saten kıyafetler giydirilmiş Zeynep Değirmencioğlu, nasıl köylü kızı olarak vatandaşa pompalanmaya çalışılmışsa, şimdi yapılan da aynen budur. Seyirci bu samimiyetsizliğin farkında, diziyi yapanlar kendi samimiyetsizliklerinin farkında değiller.     
Seneler önce de sanırım Gümüş diye bir dizinin bazı bölümleri Afyon'da çevrilmişti. Ben bir kaç bölümünün bir kaç sahnesini izlemiştim. Eski Afyon evlerinden biri babaannenin eviymiş, hesapta. Kızın ailesi yazık denilecek kadar fakirmiş. Bu yüzden o eski evde oturuyorlarmış, senaryo böyle. Oysa Afyon'da böyle evler, insanların maddi gücü olmadığı için harap vaziyettedir. Restore edilmiş olanlarsa işletmeye açılmıştır ve aileler oturmazlar. Zaten bu türden bir restorasyon o kadar pahalıdır ki, yerine size 30 yıl sıkıntı yaşatmayacak yeni bir daire alabilirsiniz demektir. Bir sahnede de kız, başka bir kız arkadaşıyla Afyon'un Hıdırlık denilen tepesinde buluşup, incir çekirdeğinden mevzular konuşmuştu. Bu tepeye öyle yürüyerek çıkılmaz. Kız kıza iki başına hülyalı hülyalı aşağılara bakılmaz. Her an sarhoş çıkabilir, sapık gelebilir. Haydi çıkıldı diyelim, mangallı piknik yapılmadan inilmez:)) 

Dizi yapımcılarını daha hassas olmaya davet ediyorum:))) Hepsi birden davete icabet eder de gelirlerse, ikramlar konusunda yardımlarınızı bekliyorum:) 

24 Ağustos 2012 Cuma

TOM AMCA'NIN KULÜBESİ

             İlkokul 2. veya 3. sınıftayım. Okullar açıkken kitaplarımızı genellikle herkesin birer kitap getirerek oluşturduğu sınıf kitaplığından alıp, neredeyse bedavaya getirerek okurduk. Bir gün öğretmenimin elinde Tom Amca'nın Kulübesi diye bir kitap gördüm. Kendi kitabıydı, okuyordu. İstemeye çekindim. 
     O zamanlar her şey mi pahalıydı, yoksa Türkiye mi çok fakirdi bilemiyorum. Her istediğimizi istediğimiz zaman alamazdık. Paramız varken dükkanlarda o mal olmazdı, mal varken parayı denk getiremezdik. Bir şekilde, nasıl olduysa para da biriktirerek, yaz tatilinde bu kitabı aldım. Daha bir sayfa bile okumamıştım ki, sınıftan iki arkadaşım geldi, Mürşide'nin doğum günü olduğunu, beni de götüreceklerini söylediler. E hediye ne gidecek? Sardım bir defter kabına Tom Amca'nın Kulübesini, götürdüm. Varyaaaa, nasıl içim yandı o kitaba bilemezsiniz. Hani biriktirdiğim parayı vermiş olsaydım, ruhum duymazdı, ama bu kitap ya hu, verilir mi? Verdim gitti. 
       Dedim ya, atın bulunduğu, meydanın bulunamadığı, meydan varsa atın olmadığı zamanlardı. Bir daha Tom Amca'ya ulaşamadım. Bu arada, şu Tom Amca'nın Kulübesini, aklıma gelirse, bir dahaki kitap alışımda internetten alıp tadını çıkara çıkara okuyacağım artık:)) Yanında sade gazoz ve leblebi tozu (Afyon'da bunun adı "kavut"tur) da yerim. Saçıma beyaz kurdele takarak mizanseni tamamlamam da lazım...

22 Ağustos 2012 Çarşamba

ÇOK ÖNEMLİ ŞEYLER YAPTIM:))))

Evdeki ipleri bitirmek için işe girişmiştim. Önce şal olarak başladığım, sonra Gülce'ye hırka olarak kariyerlerini devam ettirdiğim ipler; oğlumun "hırka yapma, şöyle kolsuz, kısa bir şey yap" direktifiyle yelek olarak hayatlarını sürdürürlerken, artanlarının ne yapılacağı sorunu ortaya çıktı. Bu arada oğlumun bir boleroyu tarif ettiğini de sonradan anladım. Erkekler Marstan ne de olsa, anlamak bazan zor olabiliyor:))
Turuncu ve yeşil iplerin kalanlarını değerlendirerek, hakikaten de ihtiyacım olan şeyler üretmeyi düşündüm: Tutacak! Aslında bu eve taşınırken bir sürü hazır veya örgü tutacağımı, göre göre bıktığım için, eski-yeni demeden atıp gelmiştim. 
İpler zaten kalın. Bir de 2 kat yapıp 8 numara şişle ördüm ki, tam benlik. 14 ilmekle, kafama göre en sevdiğim örgü deseni olan haroşa ile ördüm gittim. Turuncudan hiç ip kalmadı. Kenarları yeşil iple tığladım. Kalın ve yumuşacık tutacaklarım oldu.  

Aşağıdaki fotoğrafta yeşil ipten, kalan son parçayı görüyorsunuz. Ucu ucuna deyimi bunun için kullanılabilir:)) 


Ben bunları çok sevdim. Sanat eseri gibi fotoğrafladım. Beni mutlu ettiler az şey mi yani? 
DİP NOT: Bayramda hırkasının bitmemiş halini girdirip denedim, tam geldi Gülce'me. Yaka, kol oyukları ve önler için ince parçalar örüp bitireceğim. Çok beğendi, zaten kendisine bir şeyler yapılsın, o odak olsun, bayılıyor. 

18 Ağustos 2012 Cumartesi

ZOR, ZOPZOR BİR HAFTANIN ARDINDAN...

Aslında zor birkaç ayın ardından demek daha doğru olur. Aylardır ihale süreci içindeyiz ve yakında prosedür kusma ihtimalim çok yüksek. Bünyem bu kadarını kaldıramayacak, kalbim boğazımdan fırlayacak sandım bu gün bir aralık. Hani eski bir Milli Eğitim bakanı, "Bu okullar olmasa Milli Eğitimi ne güzel idare ederdim" demiş ya; valla bakanlıklar ve ve saçma stratejileri olmasa, biz taşradakiler kendi kendimizi daha iyi idare ederiz gibime geliyor:) Ankara Ankara, güzel Ankara... (Ankara'ya "anlarsın ya" diyecektim ama anlasa şu an ben bu yazıyı yazıyor olmazdım)
Neyse, bu hafta tüm o birkaç ayın pik noktasına ulaştık. Çok yoruldum. Gerçi güzel şeyler de oldu. Markafoniden 5-6 tane elbise almıştım. Kargom bugün o hayhuy sırasında geldi. Hemen arka depolardan birine gidip koliyi açtım, şöyle bir baktım. Evde deneyince hüsrana uğradım, o ayrı: Birinin renk ve deseni bana göre fazla abartılı geldi. Yine de teyzeme bir göstermeyi düşünüyorum. Belki o beni bu fikrimden caydırır. Birkaç tanesi küçük geldi. Oysa 44 bedenler. Birinin yakası o kadar açık ki, bikini hattı civarında, ya giyip Türkbükünde falan salınmam, ya da sahneye çıkıp gerdan kırmam gerekecek ki, şimdilik ikisine de vaktim yok. Birini resimlerde çok beğenmiştim, giyilince yakası bozuk duruyor, belki ütülenince düzelir ama o da dar gelenlerden. Bir diğeri de model olarak çok hoş ama dar geldi. Şimdi Türkiye'de canı isteyen firmanın, canının istediği bedene, canının istediği sayzı verdiğine kesinlikle emin olmuş vaziyetteyim. Çünkü geçen hafta Trendyoldan gelen yine 44 beden etek ve bluzlar da büyük olmuştu. Aradaki fark şu ki, Trendyoldan aldıklarım büyük beden bir markanın ürünleriydi, Markafoniden gelenler ise normal beden. Ama 44, 44 dür. Ya da öyle olmalıdır. Bu işin bir standardı olamadı gitti. 
Benim beğendiğim bir ürünün birkaç rengini birden almak gibi bir huyum vardır. Garantici yapımdan gelen bir durum olsa gerek. Hani modeli beğendim ve kendime yakıştırdım ya, garantili bir durum yani. Ama sayısız kereler test ettim ki, aynı markanın aynı bedeni, iki farklı renkte iki ayrı bedenmiş gibi olabiliyor. Standart istiyoruz efendim, standart!
Ramazanın sonuna doğru midem vücudumdaki yerini yeniden keşfetmemi sağladı. Eşimse neredeyse 10 gündür sahursuz oruç tutuyor. Kendini daha rahat hissediyormuş. Ekşime yanma olmuyormuş. Ben günde bir öğünle ayakta duramam.
Geçen gün dolap tam takırdı. Buzluktan et çıkardım. Ama sebze yok. Saat iftara yaklaşmış, kalk giyin, 4-5 km ötedeki marketin saçma sapan manav reyonundan ne idüğü belirsiz sebze meyvelerinden al gel! Zor iş. Hemen internetten yardım aldım. İnsan sadece etle köfte dışında ne pişirebilir ki? Sevgili www.portakalagaci.com imdada yetişti, yayla çorba, dalyan köfte (içinde havuç yoktu), pirinç pilavı pişirdim. Gerçi hem yayla çorba hem de pirinç pilavı, birlikte pişti gibi oldu ama çorbayı dalyandan önce pişirmeye başlamıştım.
Kendimi düşünmeye fırsat bulamadan geçen bu hafta, temizlik için yine bir yardımcı edinemedim. Bir yardımcım olsun istiyorum; özellikle çimler sulanırken camlara da gelen su damlacıklarının oluşturduğu lekeleri güzelce silerek bana el versin yeter. Başka iş de istemem:))



Bilgisayarımda eski fotoğraflarımın dosyasını buldum. İlk başlarda hem tembellikten hem de daha iyi yükler diye oğluma yaptırıyordum bu yükleme işini, o da zevk almaya bakmış, çok hoş isimler vermiş, klasörlere, resmi tıklarsanız büyür. Dosya isimlerinin orjinalliğine bir bakın:)
Bu arada an itibariyle oğlumun bilgisayar mühendisliğindeki ilk adımını görmüş vaziyetteyiz.Allah herkesin gönlüne göre versin.

12 Ağustos 2012 Pazar

BABAM BANA BADEM ŞEKERİ ALDI

Dün akşam annemle babam bize iftara geldiler. Zahmet vermek istemediklerinden, annem Ramazanda iftara gelmek yerine, bayramdan sonra yatılı gelmek rüşvetini önerdiyse de elini gördüm ve restimi çektim: Geleceksiniz! 
 Geldiler sağolsunlar. Babam bana badem şekeri almış. "Sen küçükken pek severdin" dedi babam elindeki paketi bana verirken. Ben de "Şimdi de çok severim" dedim sevinçle. İftarda masaya getirmeyi unutmuşum. Gece mutfağı toparlarken paketi buldum, açtık ve oğlumla ikişer üçer tane götürdük:)) Nefisti. 
Bahçemizden bu gül de benden babama gitsin:)) Allah başımızdan eksik etmesin. 

11 Ağustos 2012 Cumartesi

ÇEŞİTLEME

  • Bahçemizin ilk mahsülünü bugün iftarda yedik: 4 adet sivribiber! 


  •  Gülce'min hırkası tam gaz ilerliyor. Bunda benim hızımdan ziyade, ipin kalınlığı etkili oluyor, aramızda kalsın:) Arka bedenin 38, ön bedenlerin 20, omuzların 10 ilmek olduğunu söylemeliyim:) 


  •  Burada belki pek çok hanımın uyguladığı bir omuz kapatma yöntemini uyguladım. Omuzlardaki açık ilmekleri sırayla 1 ilmek ön omuzdan, 1 ilmek arka omuzdan şişe takıp, örgünün ters yüzünden keserek kapattım. Özellikle ipiniz fazla kalın değilse sonuç daha da mükemmel oluyor.


  •  Geçtiğimiz hafta annemlerde iftardaydık. Her zaman olduğu gibi muhallebiyi ben süsledim.




  •  Anneme Kuran-ı Kerim öğreten komşusunun küçücük kızı oruç tutuyormuş. Aşağıdaki muhallebi de onun için özel olarak süslendi. 


  • Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut'u, Olimpiyat Oyunlarında gösterdikleri başarıdan dolayı kutluyorum. 
  • Bu Ramazan eşim, sahurda sebzeli bulgur pilavı yerse, ertesi gün ne midesinin ekşidiğini, ne de acıktığını fark etmiş. Neredeyse her gün bulgur pilavı pişirdim. Oğlumla ben, artık çok uzunca bir süre bulgur pilavı yememeye karar verdik:)
  • Bugün iş dolayısıyla bir çok hastaneyi aramam gerekti. Türkiye'de cuma günü öğleye doğrudan itibaren yaklaşık 2 saat boyunca idari kadronun görev yerinde olmadığını bir kere daha yaşayarak öğrendim. Bu memleketin baştabiplerinin, müdürlerinin, başeczacılarının, satınalmacılarının vb stratejik yerlerdeki insanlarının erkek olmamasını öneriyorum. Çünkü hepsi cumada olunca kimseyle iş yapılamıyor.  

5 Ağustos 2012 Pazar

HEDİYE ÖRÜYORUM

Evdeki malzemeleri bitirmem lazım ki yenilerini alabileyim. Çok güzel kumaşlarım vardı, diktiklerimden arta kalan. Ben onları yeğenim Gülce için etekler, elbiseler dikmek üzere saklıyordum. Üzerlerine güzel hırkalar, buluzlar, altarına şık çorap ve terlikler alıp güzel kızıma verecektim. Ama taşınma sırasında bir kısım kumaşlarımı galiba elden çıkarmışım.  Bugün bir şeyler dikme hevesiyle kumaş hazinemin başına çöreklendim ama aradıklarımı bulamadım.
                       
Bununla beraber, aramadığım şeyler buldum. 7-8 sene önce, yine yeğenlere hediye bolero örmek için aldığım Anchor'un kalın yünlerini buldum. Bunlar ördüklerimden arta kalanlardı. 8 numara şişle 50 ilmek atıp öylesine örmeye başladım. Niyetim, sonbaharda hafiften bir üşüme için kat kat giyinmek yerine üzerimize alabileceğimiz bir şal örmekti.      
Baktım ki şaldan çok hırkaya yakışan bir model ortaya çıktı, Hemen söktüm, ilmek sayısını azalttım ve bir çırpıda arka bedeni ördüm. Ön bedenlerden biri de yarılandı.Hakikaten bazılarının işi daha zevkli örülüyor. Dilerim çabucak bitiririm de uygun rekte kumaşlar alıp, güzel kızıma bu hırkayla giyebileceği şeyler de dikerim.