28 Mayıs 2012 Pazartesi

ANNEMİN SATEN BOHÇASI

Annemin çeyizinden bir saten bohça. Kendisi elde, kasnakla, makina kullanmadan işlemiş. Kenarlarında ufak tefek yıpranmalar var elbette. Annemin senelerce eskitemediği bu bohça şimdi de benim dolaplarımda kullanımda. Nostaljik birşeyler arıyorsanız, resmi büyüterek daha detaylı görebilirsiniz.


22 Mayıs 2012 Salı

HATIRALAR SARDI DÖRT BİR YANIMI

23 Nisan tatilinin ardına senelik iznimden alarak evde hummalı bir temizlik işine giriştim. Dolaplar derlenip toparlanmadan evde temizlik yapılmış olmuyor. Yazlıklar kışlıklar derken sıra; atsan atılmaz, satsan satılmaz, kullanılmaz, verilmeye kıyılmaz çeyiz eşyalarına geldi. Her dipli temizlikte yıkayıp ütüleyip kaldırdığım el emekleri ki, bir kısmı bizzat benim el emeğim. Hani çok önemli şeyler değil ama, kimini kendim işlemişim, kimi annemin el emeği, kimi halamın hatırası falan. Yoksa hiç bir maddi değerleri yok.
Bu örtü bir sandık örtüsü olarak yapıldı. Kanaviçesini ben işledim. Lise yıllarımda falandı sanırım, belki de üniverste yıllarında yaz tatillerinde işledim. Zamanını tam hatırlamıyorum. Model halamdan, renkler annemin elişi ipleri arasından benim seçtiklerimden, kenar danteli annemden. Dantelin örülüşünü hatırlamıyorum ama annemin ördüğünden eminim çünkü karanfilli modellere bayılır. İğne oyasından da bir sürü karanfilli oyalar yapmıştır. Annemin çocukluğuna bi gidip gelesim ve oradaki karanfili tutup çıkarasım var:)


Model hem kolay hem de güzel. O yüzden yakın yakın çektim, belki birileri de işlemek ister diye. Hatta yeni sekmede açarak büyütürseniz kocccaaaaman bir görüntü de elde edebilirsiniz. Gerçi ben biraz çarpık çurpuk işlemişim. Kasnak kullanmalıymışım ama kimse bana o zamanlar bu püf noktasından bahsetmemişti ki..
Bir de ana modelin altındaki yeşil renkli iki ayrı suyu, o zamanlar icat çıkaramadığım için aynen geçirmişim. Şimdi işlesem simetriye dikkat eder, gerekirse farklı bir su kullanırdım.  
Bu da annemin kenarına örüp geçirdiği dantel. aslında daha fazla dolap beklemelerini istemiyorum. Sandık da kullanmıyorum artık, bu ince uzun örtüden ne olur ki, bilemedim şimdi... Ne yapacağımı bilemediğim o kadar çok hatıram var ki, ama niyetliyim gün yüzüne çıkacaklar.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

PLASTİĞE KAÇ PARA VERİLİR?

Alt tarafı petrol türevi, naylon, plastik deyip, pahalı görerek, uzun zaman almadım Tupperware ürünlerinden. Sonra canım Gültenciğim distribitör oldu. Beni de ucundan kıyısından bulaştırdı bu renkli cicilere. Bir kaç ürününü aldım. Son olarak da bana ev hediyesi bu saklama kabını getirdi. Severek kullanıyorum. Çok teşekkür ediyorum kendisine.  
Kocaman bir kap. Tüm salata malzemelerimi yıkayıp kurutuyorum, içine koyup tükeninceye kadar kullanıyorum taze taze. Öneririm.


7 Mayıs 2012 Pazartesi

RUHUMUZA SAĞLIK

Bu aralar bedenimle ruhum yorgunlukta birbirleriyle yarışıyorlar. Zaman zaman da sürmenajın eşiğinde dolaştığımı düşünüyorum. Mesela şu an pazar gecesi saat 23.30. Ertesi gün erkenden kalkıp işe gitmeye ve 15 gündür hazırladığı ihaleyi o hafta toparlamaya niyetli bir insan, şu saatlerde yatmış, hatta uyumuş olur değil mi?  Oysa ben an itibariyle, oğlunun yıkanmış, ütülenmiş, giyilmeye hazır bir okul gömleği bulunduğunu zanneden ama aslında yanılan bir anneyim. Sabaha karşı tamamlansın diye makinaya çamaşır atıp programlamak için kir sepetini eşelerken bir de ne göreyim? Oğlumun iki gömleği de pimpis. Babası da beyaz gömlek giymez ki, bir kerelik dolabından aşıralım. Mecbur beyazları attım, 1 saat 58 dakika kadar sanırım, sizlerle başbaşayım artık. 
Kafamın içinde, kuyrukları birbirine değmemesi gereken onlarca tilki dolaşıyor. Yapılacaklar listem çok uzun, hiç birine sıra gelmiyor. Dinlenmek için cumayı iple çekiyorum, dinlenememiş olarak pazartesi işe geri dönüp, "çok şükür pazartesi geldi" diyorum. Koşuşturmaktan kilomda anlamlı miktarda azalma olmamakla beraber, bedenimde pantolonlarımın bol gelmesinden dolayı hissedilir bir incelme söz konusu... Normal bir kadının gidip gardrobunu yenilemesi için bulunmaz bir fırsat değil mi? Ben alışverişe bile gidecek zamanı bulamadığımdan, kendimi karbonhidrata vurdum, eski pantolonların yeniden uymasını bekliyorum:)
Abartmak hoşuma gidiyor yazarken, fark etmişsinizdir elbette. Allah sağlık sıhhat versine bağlayıp bol çiçekli görüntülerle başbaşa bırakıyorum sizleri: En üstteki üç fotoğrafta görünen barış çiçeği annemden getirdiğimiz çiçek. Bize gelince çiçek açtı. Onunla konuştuğum, pozitif enerji akıttığım için falan değil. Ben anca su veriyorum. Şu aralar kendime faydam yok. Çiçeğe böceğe olmayan pozitif enerjimi verecek değilim. Onun açacağı varmış, yerini sevmiş falan diyelim. Eğer bir gün kurursa, bu durumdan da üstüme pay falan almak istemem. Saksı Koçtaştan sanırım. Migros da olabilir. Fiyatı 15-20 TL civarındaydı. Çiçeğin kendi saksısıylaa yeni aldığım saksının içine oturttum, gayet de rahat oldu.  Saksının yanındaki mavi objeler eltimin taaaa ne zamanki tatil hediyesi.

Dua çiçeği
Üstteki çiçek dua çiçeği. Akşama doğru yapraklarını toplayıp dikiliyor. Dua ederken elleri havaya kaldırmak gibi. Lamba ışığı falan da dinlemiyor. Kesinlikle gün ışığına duyarlı. Gün ışıyınca da tık tık yaprakları atarak açılıyor. Tam hocalara malzeme bir çiçek. Bitkilerin tesbihi falan... Şaka bir yana beni duygulandıran bir çiçek:)
 Aşağıdaki yine annemden. Kalın kısa yaprakları, dikenli dalları ve inanılmaz güzel çiçekleri var.
Çiçekler ne kadar  çok güneş görürse o kadar çok kızarıyor. Hatta güneşi az veya çok görmesine bağlı olarak aynı daldaki kimi çiçekleri kıpkırmızıyken kimi çiçekleri pembe, beyaz hatta uçuk sarı olabiliyor. Ne Latince ne de Türkçe adını biliyorum. Ama görüntüsünü biliyorum, müthiş..






Bu çiçeğin adını da bilmiyorum. Ortadaki pembe kısım büyüdükçe yeşillenip yaprağa dönüşüyor, ortadan yeni pembe yaprak çıkıyormuş. Ben henüz bu rutini farkedemedim ama şimdilik çok nefis bir görüntüsü var:

Aşağıda Antarium diye bir bitki var. Toprağına bir etiket dikmişler. Çiçek Türkiye'de satılmakla beraber etiketine tek satır Türkçe bilgi eklememişler. Şiddetle kınıyorum. Bir çiçek etiketi okumak için şu yaştan sonra İngilize işine giremeyeceğim.




Çiçek gibi birhafta diliyorum herkese.

1 Mayıs 2012 Salı

AMATÖR ÖTESİ ÇEKİMLER

İnsanın kendi fotoğrafını çekmesi hakikaten zormuş. Kışlıkların çoğunu kaldırmıştım. Kalanların bazılarını da hurçlarken, elime epey önce ördüğüm kısa kollu hırka ve kolsuz bluzu geldi. Hemen görüntülemek istedim. Altına da, bir taşla iki kuş vurayım, kendi diktiğim eteği giyeyim dedim. Üşenmedim, eteği ütüledim bile. Başladım aklımsıra kendimi çekmeye. İşte bazı görüntüler:
Bu çok parladı. Demek dikine dikine fotoğraf çekilmezmiş.

A aaaaa bacaklarım nereye gitti? Demek kafa hizasından kısa mesafe iyi sonuç alınmazmış.

Kalça hizasını bi denemek lazım...

Kafa hizası değil,

Kalça hizası demiştim.

Az daha aşağıdan, kafayı çek kenara, ünlü olacaksın durduk yere..

Acaba yanlış yönden mi çekiyorum? Bir de diğer yöne bakalım.

Bak kızıyorum, elimi belime aldırma kızım haaaa..

Şöyle yandan çarklı..

Ya da flaşsız.

Yahut da flaşlı ve yandan çarklı...
Oysa yine sizlere hoş görüneyim diye topuklu ayakkabı falan da giymiştim.
Neyse sonunda örgüyü yatağa serip orada görüntülemek aklıma geldi. Fotoğrafta kırçıllı gibi çıkmış ama simli angora siyah iple örüldü. 

 Etek kareli içinde piyedöpol kumaş. Özel biradı var mı bilmiyorum. E kareliye en güzel ne yakışır? Ya pileli ya da düz kesim etekler. Beli oturuyor, korsajı var. Üzerinde de devasa  britler. Önde ve arkada ikişer pili. Hepsi bu. Pilileri ayarlamak en önemli meselesi bu kumaş türünün. Hele benim gibi simetri anında dikkatinizi çekiyorsa.
 Kareliler de bi tuhaf çıkıyor benim telefonda. Aslında bu blogculuk işinde azıcık daha çalışkan olsam, ya da kendimde böyle bir ümit görsem, iyi bir fotoğraf makinası alırım. Ama kendime güvenim yok bu konuda. Şimdi durduk yere ne demeye ödüllendireyim ki kendimi, değil mi ama?
 Bu görüntü kumaşa yakın çekimdir. Kışın siyah, beyaz, pembe-bordo tonlarındaki spor bluzlarla ve çizmeyle giyiyorum. Aslında bu eteğin altına bir de bordo çorap almıştım. Altına bir türlü spor siyah bot alamadım, şöyle istediğim gibi. Bakalım belki seneye..