3 Mart 2012 Cumartesi

EYLÜL

Vaktiyle okuyamadığım klasikleri, önemli eserleri, Türk ve dünya edebiyatındaki önemli yazarları okumaya çalışıyorum. Edebiyat onların sayesinde yükseldi, yüceldi. İnsanın estetik duygularının gelişmesinde, medeniyetin ilerlemesinde hepsi birer yapı taşı oldular. Onları okumamız ve anlamaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.


Yine de, iyi ki o bahsi geçen "vakti zamanında" yıllarımda okumamışım bu kitapları diye içimden geçirmiyor da değilim hani. Çünkü bazılarını okumak hakikaten zor. Zaman sıçraması olmuş resmen. Biz şimdi o kitapları yazan muhteremler gibi yaklaşamıyoruz olaylara:) Lise çağlarımda okumuş olsam, eskiden beri hiç bir yeteneğim olmayan matematiğe vururdum kendimi kesin:) Daha az azaplı olurdu muhtemelen.




Eylül de uzun zamandır okumayı istediğim bir romandı. Mehmet Rauf'un ve Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı. Okulda öyle gördük:) Romanın özüyle ilgili hiç bir eleştirim olamaz. Zaten psikolojik roman olduğundan insanların davranışları, sadakat duyguları, kişisel hassasiyetleri, ruhsal çöküntüleri falan yazarın kurgusudur, bize laf düşmez. Ağır ilerlemesi, aksiyon azlığı, yeryer monotonluğu da yine yazarın takdiridir, bana beğenip beğenmemek konusunda fikir beyanı bile düşmez. Zaten bir ilk. Türk Edebiyatında kendine altın yaldızlı bir yer edinmiş, bense daha yeni okuyorum.



Benim derdim şu ki; sanırım günümüz Türkçesiyle yazılmaya çalışılırken, romanın başına bir hal gelmiş. İlk başlara fark etmedim ama daha sonraları garip bir durum gördüm: "O ona onu verdi, o ona baktı, onu aldı, ona teşekkür etti" abartılı cümlemdeki gibi, işaret sıfatı ve işaret zamirleriyle dolu cümleler boğdu beni. Bunun dışında Suat'a kızdım. Süreyya'ya acıdım. Necip'e saydırdım. Hacer'den tiksindim. Kitabın adının Eylül olmasına gerek yoktu diye düşündüm.



Şimdilerde Orhan Kemal okuyorum. Ne adam Orhan Kemal ama. Su gibi duru bir dil, film izliyor gibi bir anlatım. Onu sevmemek imkansız gibi.

4 yorum:

  1. İlk kez lisede okumuştum ve dediğin gibi acayip ağır ilerleyen bir roman olduğu için çok da sarmamıştı ama edebiyatımızın ilklerinden olduğu için severdim.
    Geçen yaz tekrar okudum ve tadına ancak varabildim.benim okuduğum baskı da dil ilk haline daha yakındı ,yani daha akıcı ve güzeldi.
    keşke çevirirken daha dikkat etseler ya da en azından ehil kişiler yapsa bu işi...
    ben Necip'e aşık olmuştum ilk başta,o derbederliği,her çiçeğe konuşu azıcık cazipti...
    ama sonra işler değişince ben de sevmedim onu:)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili kpsszede katılımın için teşekkür ederim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Sen benden daha açık bir yorumda bulunmuşsun orası kesin....Keyifle okudum yazdıklarını:))

    YanıtlaSil
  4. saadetin yazıdan buraya geldim :) acıklı bir son ile bitirdiğimde şaşkındım bu kitapta
    ama kasvetli olduğu tabiki tarzından kaynaklı da karakterlere saydırma hissiyatı günümüz dizilerinden kaynaklı bence
    orda da bir lafı söylemek için üç asır bekliyorlar
    duyduklarına inanmak için de beş asır :) bu da insanı çıldırtıyor

    YanıtlaSil