12 Şubat 2012 Pazar

BURALARDAYIM

Yaklaşık 2-2,5 aydır çok yakınlarımızın sağlık problemleriyle uğraşıyoruz. Allaha şükür toparladık. Bu esnada bir de hastanemizin yeni binasına taşınması işi çıktı ki, inanın 5 tane ev taşımayı tercih edersiniz, o kadar eziyetli bir durum. Neyse bu hafta yeni eczanemizde çalıştık.

Yeni hastane binamız TOKİ'nin en salakça planı bence. TOKİ'nin Afyon'daki toplu konutlarından bir ev alan arkadaşımıza hayırlı olsuna gittik ve projeyi çok beğendik. Zaten mimariye azıcık meraklı olduğumdan, çok daha önceleri de bu kurumun internet sitesinden bazı evlerini incelemiştim. Ama iş hastaneye gelince sınıfta kalmışlar. Zaten aynı tip projenin uygulandığı başka hastanelerdeki meslektaşlarımızla da konuştuğumuzda bir dokunup bin ah işitmiştik.

TOKİ'nin aklı evvel mimarları, eczaneyi ve laboratuvarı yerin dibine gömmüşler. Zeminden itibaren 8 katlı binanın, zeminin altındaki 1,5'uncu katında eczane ve laboratuvar var. Gökyüzü görünmüyor. Sabahtan akşama kapalı bir kutunun içinde, hava durumundan bihaber, florasan ışığı altında çalışıyoruz. Jenaratör sıkıntılı, elektrikler ha bire kesiliyor. Asma tavan içinden geçen su boruları sık sık akıtıyor. Daha 1 ay olmadan asma tavanlar sarardı, ha düştü, ha düşecek tepemize, bekliyoruz. Eczanenin tavanı, hastanedeki pek çok yerde olduğu gibi, neredeyse her gün akıyor. Hem de değişik yerlerden. Ustaların biri gidip biri geliyor. Bu güne kadar yağmur suyu tahliyesi denilen suyun, cuma günü pis su borularından gelen kaçak olduğunu da öğrendik, tam oldu. Tepemize lağım yağıyormuş da haberimiz yokmuş. Dahili hatlar henüz tam kapasite çalışamıyor. Cep telefonları ise Vodafon dışında hiç ama hiç çekmiyor. Buna rağmen ben Türksele 85-90 TL neden ödüyorum? Sonunda operatötümü değiştirdim. Senelerdir sanki dağda bayırda geziyormuşuz gibi iyi çekmesi için besleyip durduğumuz Türkselden, hastanede de çekmediği için vaz geçtik.

Bunları yazdım diye Şemdinli'ye tayinim çıkartılır mı bilmiyorum. Ama söylemezsem içinde büyüyecek öfkem onu biliyorum. İnsan koskoca hastane binası çizerken çalışanların neye ihtiyacı olur bir düşünmez mi? Bit kadar depomuz var. İçine ister ilaç koy ister serum. Ama her eczacıya ayrı oda çizmişler, ayrı telefon ve bilgisayar hatları düşünmüşler. İyi de bu eczacılar ilaçlarını bahçede çadır kurup orada mı stoklayacaklar hiç düşünmemişler. Biz odaları depoya dönüştürdük, masaları sıkıştırıp bütün kızlar toplandık şarkısı eşliğinde, hep birlikte çalışmayı yeğledik. Bu arada 2 eczacımızın masası bile yok. Bir de hastaneye serum gibi kamyonla gelen ilaçların taşınması var ki, en düşünülmemiş konu bu: Eczaneye birkaç haftada bir kamyonla mal gelir. Bu malın kamyondan eczaneye ulaşmak için, hastane içinde yaklaşık 400-500m yol katetmesi gerekiyor. Şaka gibi. Hele serum geldiyse, iş daha da eğlenceli bir hal alıyor. Çünkü serum taşıma işi hesaplarımıza göre 1 tam günle 1 hafta arasında sürebilir:)

İnsanın içi acıyor. Hatalar insanlar için. Ama yapılan hatalardan ders almak, bir dahaki projede bu hatadan dönmek de insanlar için. Üstelik hastane gibi dev boyutlardaki işler için tip proje olmamalı. Samsun'a uygun proje Afyon'a, Urfa'ya uygun proje Konya'ya uygun olmayabilir. Çünkü mimari projeleri iklim ve jeoloji etkiler. Urfa'nın "yandım Allah" sıcaklarıyla Samsun'un "yapış yapışım billah" nemi bir değildir. Saçı bitmedik yetimin hakkını dikkatli harcamak gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder