30 Ağustos 2010 Pazartesi

ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN



30 Ağustos Zafer Bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun. Bize güzel yurdumuzu kazandıran şehitlerimizin ruhları şad olsun. Türk Silahlı Kuvvetleri ilelebet dosta güven, düşmana korku versin. Türk Cumhuriyeti sonsuza kadar dimdik, ayakta, güçlü olsun.




29 Ağustos 2010 Pazar

GÜNLÜK..

3 Aydır -bir grup meslektaşımla- geçici görevli olarak başka bir kurumda çalışıyorum. Mesaisi 1 saat daha uzun. Bu 1 saatin aslında ne kadar değerli olduğunu bu şekilde öğrenmiş oldum. Hastanede öğle arası yoktur, burada 1 saat öğle tatili vardı. Ah havalar bu kadar sıcak olmasa o arada ben ne vitrinler dolaşır, ne ciciler alırdım ya, neyse..
İlk defa birinci dereceden sorumlu olmadığım, işimin sınırlarının belirlendiği, çay, kahve içmeye, iki satır konuşmaya vakit bulduğum bir 3 ay geçirdim. Düşünün, telefon bile günde sayıyla 8-10 defa çalıyor:))) Meslek hayatımın en rahat 3 ayıydı. Sorumsuzluk ne güzel şeymiş.
Tabi sayılı günler çabuk bitiyor. Sanırım önümüzdeki hafta ya da ondan sonra eski görev yerlerimize -bizim deyimimizle kendi çöplüğümüze- geri döneceğiz. Eve daha erken geleceğim için, elişlerime ve ev işlerime daha uzun zaman ayırabileceğim.
Bu cumartesiyi tamamen kendime ayırdım. Epeydir tasnif etmeyi istediğim burda dergilerim ortalıklarda duruyordu, onları toparlamaya çalıştım. Kiminde bir etek beğenmişim, kiminde bir ceket. Sonra hangi burdayı, hangi model için ayırdığımı unutmuşum. Tek tek bakıp kumaşlarımla beraber değerlendirmek istedim. Ancak henüz kumaş aşamasına geçemedim:)
Bu sırada, dağlar gibi birikmiş olan ütülerimden bir kısmını halletmeye çalıştım. Bizim evde ütülenecek çamaşırlar mayoz mu bölünüyor, mitoz mu çoğalıyor bilemiyorum. Yine de her halikarda, ütüsüz/ütülü oranı aritmetik olarak büyüyormuş hissine kapılıyorum.
Dolapta fermuarı bozulduğu için giyemediğim bir pantolon eteğim vardı. Bozuk birşeyi tamir etmekten nefret ederim. Uzuuun uğraşlardan sonra tamirat başarıyla sona erdi. Kendimi hararetle kutladım.
Geçen sene aldığım Koton marka iki gömlekten siyah olanını hiç giymediğimi fark ettim. Meğer biraz dar geliyormuş. Hemen ön ve arkadaki pensleri söktüm. Baktım fazla salaş duruyor,arkaya daha küçük iki pens diktim. Bazan modeli beğenmişsem ve onun farklı renkleri de varsa tutup aynı bedende bir sürü rengini alıveriyorum. Demek ki üşenmemek ve her seferinde denemek lazımmış. Çünkü aynı gömleğin bir de beyazı var bende, aynı beden, hiç sorun yok.
Son olarak, kim bilir ne zaman diktiğim ama paçalarını bastırmadığım ve hiç giymediğim bir panolon elime geçti. Geçen süre zarfında biraz kilo almışım üstünüze afiyet. "Bari bu atıl pantolondan, giyilebilecek bir etek dikeyim" dedim. Tüm dikişleri söktüm, ütüledim. Parça kumaş poşetimde 30 cm kadar da aynı kumaştan buldum. Düz dar etek kalıbıyla kalça robası kestim. Paçaları zaten kendinden çizgili olan kumaşı iplik yoluna göre keserek düzelttim. Ağdan alt kısmı ancak kullanılabilecek şekildeydi. Ortadan ikiye keserek kalça robasının altına plikaşeler ayarlayarak bir form vermeye çalıştım, olmadı. Neredeyse olacaktı ama kumaş kenarları o kadar çok atıyor ki anlatamam. Oruç ağıza, aç karna, boş beyne, çekemedim:) Ben de tuttum hepsini çöp poşetine attım. İçim rahatladı. Keşke kumaşın atma hevesini peşin peşin bilip hiç bu işlere kalkışmasaydım. Birinin işine yarar, benden zayıf birine yar olurdu...
Bugün sahura kadar hiç uyumadım. Şu an gözlerim gidiyor. Hatta iki cümle arasında uyuklayıp başımın düşmesiyle uyandığım oluyor. Yazımda imla hatalarım mutlaka olacaktır. Aldırmayın, bir ara düzeltirim.Şimdi uyku zamanı, hoşçakalın dostlar...

25 Ağustos 2010 Çarşamba

YENİ FOTOĞRAFLAR VAR

Altıgenlerden oluşan yatak örtüm yavaş ama emin adımlarla ilerliyor:)






22 Ağustos 2010 Pazar

KIRKYAMA YATAK ÖRTÜSÜNDE 3. AYA GİRDİK

Beyaz kumaş kesildi. Kalıplara iğnelendi, teğellendi. İlk 6'lı sıranın üstüne 12 adet beyaz altıgen eklendi. Hatta bazılarının etrafına 18 taneden oluşan pembeli sıra da geçildi. Bugün eski fotoğrafların arasından bulduğum beyazları gösteriyorum. Yarın iftar davetim var, yetiştirebilirsem, daha sonraki ilerlemeleri göstermeye çalışacağım. Olmadı, salıya:). Herkesin Ramazanını da bu münasebetle kutlamış olayım.

15 Ağustos 2010 Pazar

YAZMA MODELLERİ







Sevgili halacığım bu mekik işi yazmaları bir hanıma yaptırmış. Çok şık ve mekik bilenler için kolay. Krem renkli olan iğneoyası ile yazmaya tutturulmuş.Mekikte alttan, üstten temel düğüm atma tekniğini, rahmetli anneannemden öğrenmiştim. Hatta evimde, şimdi nerede olduğunu bilmediğim bir mekiğim bile var, annemden çarptığım:)
Mekik, aslında, hakettiği ilgiyi görememiş olan bir el sanatı. Yabancı blogerlarda görmüştüm, mekik adeta konuşturup ne oyalar yapılmış... Bir de onlarda yazma yaşmak durumu yok, mekik oyası ile akla ziyan şeyler üretmişler: Elbise-bluz tasarımlarından taca, saç bandından duvarda tabloya...

8 Ağustos 2010 Pazar

ANNE OĞUL ARASINDA

Havalar sıcak malum. Zaten yemeksever biri değildim, artık hiç bir şey yiyesim yok. İyi de neden hiç kilo veremiyorum? Atıştırdığım kurabiyelerden, çok sevdiğim fındık-üzüm ikilisinden, gizli gizli yediğimde seretoninimi pik yaptıran çikolatalardan, neskafeme arkadaş ettiğim Eti Burçak'tan, işyerindeki arkadaşlarım sayesinde adını değilse bile şimdilik tadını ve yeşil ambalajını öğrendiğim Defne Joy Forter'in reklamını yaptığı gofretlerden olabilir mi acaba? Çok şüpheciyim çoookkk!

Benim yemek yiyesim yok ama oğlum ve eşimin kalbine giden yol hala midelerinden geçiyor. Hava durumu bu otobanı hiç etkilemiyor.

Pazar geç kahvaltıdan sonra, oğlum acıktığını söyledi. Zeytinyağlı taze fasülye, karpuz, akşamdan kalan biber kızartması (üzerine yoğurt koydum) ve iki dilim ekmeği beğenmeye beğenmeye yedi. Çünkü menüde et yoktu. Ben de bu arada yarım kalan ütüleri bitirmek üzere içeri gittim. Epey sonra ütünün hararetiyle su içmek üzere mutfağa girdiğimde, boş kirli tabakları, bulaşık çatal kaşığı ve buzdolabına konulması gereken zeytinyağlı taze fasülyenin saklama kabını ööylece masanın üzerinde buldum. Hiç değilse fasülyeyi dolaba koyabilirdi.

Hani bir ders de vereceğim ya, yediğini toplamayı öğreteceğim, yaptığından utanmasını sağlayacağım, içeriye seslendim:

-Oğluuum, masa toplanmamış, hizmetçiye sen mi izin verdin?

-O kim?

Bir özür, küçük bir eksiklenme falan beklerken, hizmetçinin kimliğini sorgulayan oğul karşısında gülme krizine girilir, fasülye tarafımca dolaba kaldırılır, bulaşıklar yıkanır, Hizmetçi Nurten ütüye kaldığı yerden devam eder, bir pazar da böylece geçer gider...

BİR MANTAR, İKİ YEMEK

Büyük mantarlar temizlendikten sonra sapları koparılır. İçlerine kaşar rendesi konur ve fırın tepsisine dizilerek orta ısıda pişirilir. Bir numaralı yemeğimiz hazır.
İki numaralı yemeğimiz daha zor: Önce kırmızı biberler yıkanır, küçük parçalar halinde doğranarak sıvı yağ konulmuş tencerede kavrulmaya bırakılır. Bu arada yeşil biberler yıkanır ve aynı büyüklükte doğranarak tencereye alınır. Soğanlar kalın piyazlık doğranarak, sarımsaklar ince ince dilinerek biberlerin üstüne konulur. Manratların sapları para para doğranarak pişinceye kadar biberlerle kavrulur. İstenirse bir veya iki tane de domates doğranabilir. Tuzunu unutmayalım elbette. Bizim evin erkekleri tuzlu yerler. Siz de kendi damak zevkinize göre tuzunu ve baharatını ayarlayabilirsiniz. Tabakta görünmüyor ama yanlarına pilav da yaptım. Bol yeşil salata tamamdır.
Aslında bu ikisi aynı gün servis edilmemeli. Sonuçta ikisi de mantar yemeği . Ama ben eşimin her iki tadı da denemesini istediğim için aynı akşam yemeğe çıkardım. Çünkü mantarı sapından ayırdıktan sonra saklamak sorun çıkarabilir. Hadi saklayabilsem bile, ertesi gün eşim yemekte olmayacaktı ve benim yemek yapmamın tek sebebi olan evin erkeklerinden biri tadamayacaksa yemek yapmamın da bir anlamı olmayacaktı. El netice: Boğazımdan geçmeyecekti hikayesi.
Lezzet garantili yapmak isteyenler için. Hem de çok kolay. Şimdiden afiyet olsun.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

EN YENİ PROJEM

En yeni projem diyorum, çünkü bende projeler bitmez. Tamamlanmayabilir, yolda şekil değiştirebilir, hatta hiç başlanmayabilir ama sürekli olarak projelerim mevcuttur. Bu aralar da kırkyamaya takmış vaziyetteyim. Örüleni, makinayla dikileni, elde yapmaya müsait olanı, kırkyamadan tablolar, vitraylar... falaaaan falan. Daha geçen sonbahar başladığım hanım dilendi bey beğendi modeli kırkyama örgü yatak örtüsü bitmeden bu projeye başladım.
Oğlumun bir türlü attırmadığı, ama kendisinin de toparlamadığı karalama kağıtları, kullanılmış test yaprakları, kopmuş kitap sayfaları vardı. Yoğun baskılarımla toparladı ve ben onlardan altıgen kalıplar kestim. Altıgenleri hepimizin ilkokul yıllarında öğrendiği şekilde cetvel pergelle çizerek 5 cm yarıçaplı bir daireden hareketle oluşturdum. Tabi bir atık sayfadan maksimum sayıda altıgen elde etmeye çalıştım.

Altıgenler kesildikçe ortaya kırpıntı kağıt dağları çıktı.


Birkaç sene önce desenini ve rengini çok beğenip bir eteklik kumaş almıştım. Sonra da "herkes kalıpsız nasıl dikiş dikebiliyor, ben de yaparım" deyip, esasen kalıp çıkarmaya da üşendiğimden, pratikten etek kesmiş ve dikmiştim. Ancak bu tamamı 4 parçalı eteği, nasıl olduysa yanlış hesaplayıp önde 4, arkada 4, toplamda 8 parça gibi kesmişim. Tabi etek parçalarını birleştirdikten sonra durumu kavradım: Artık 4 parçalı ama yarım bir eteğim vardı. Kumaşım o kadardı, arkasını arasam bulurdum ama 8 parçalı, düşündüğümden geniş, süpür süpür bir etek de istemiyordum. Olduğu gibi bıraktım.
İşler yolunda gitmeyince o işten soğuduğumdan, bu parçaları da dikiş makinamın kabinine poşete tıkarak kaldırmışım. Bari yeni kırkyamamda değerlendireyim dedim:
(Aslında rengi burada görünenden daha güzel. Keşke etek olabilseymiş.)


Benim bir kırkyama kesme panom bile var. Sürekli yapmayabilirim ama elimin altında malzeme olması çok iyi bir şey.

Kağıt kalıpları kumaşların ortasına yerleştirip teğelledim. Teğellerken tüm köşe kıvrımların hep aynı yönde olmasına dikkat ettim. Birleştirdiğim zaman köşelerde kat kat olmayacak ve hem ütüsü hem de dikişi daha kolay olacak. Aslında onu da fotoğraflamıştım ama bugün bulamadım. İlerlemelerimi sizlerle paylaştığımda, bir dahaki sefere, göstermeye çalışırım.
Sonra altıgenleri 6şar 6şar birleştirmeye başladım.

Şimdi (sanırım) bu işe başlayalı 2 ay kadar oluyor. Parçalar altıgen olduğu için, mecburen, elde dikiyorum. Yüksük kullanamıyorum. Dolayısıyla sağ elimin orta parmağı delik deşik. Niyeyse hep ona yükleniyorum. E hava sıcaklığını da ilave edin; oldukça yavaş ilerliyorum. Yine de sizin şu an gördükleriniz ilk 15 günlük hikaye hatta jenerik. Aslında ben biraz daha fazla yol almış vaziyetteyim:) Unutmadan, filmin 2 başrol oyuncusu daha var: Beyaz bir önlüklük kumaş ve senelerce kullanılıp bana mısın dememiş, Arnold Schwarzenegger veya Sylvester Stallone'u cebinden çıkarabilecek karakterde bir yatak çarşafı. Çarşafın rengi pembe, o da ayrı...
Yatak örtüsünün 3X3=9 veya 3X4=12 parçalık bloklardan oluşacağını düşünüyorum. İlk 9 parçayı birleştirip yatağın üstüne sererek karar vereceğim. Belki 12 parçaya gerek kalmaz. Kenarlarını ise uzun şeritlerle tamamlamayı, yani daha sade ve kolay yapmayı düşünüyorum. Tabi en son olarak da yorganlama aşaması. En çok da bunu seviyorum zaten.